1970’li yıllarım..
Yüce önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün başkanlığında, 1923 yılında İzmir İktisat Kongresi’nde, yerli mallar üretilmesi ve kullanılması kararı alındı.
Güzel ülkemde, “Yerli Malı Haftası” 1946 yılından itibaren kutlanmaya başlandı.
Bizler de 1970’li yıllarda, annemin hazırladığı meyve ve yiyecek dolu çanta ile okulda, arkadaşlarımızla bunları karşılıklı paylaşımda bulunmak güzel bir yaşam döngüsüydü.
Aralık ayının ortalarında gururla kutladığımız bu özel gün bizlere; tutumluluk, yerli ürünlere bağlılık, Atatürk’ün milliyetçilik kavramının yansıması olarak tüm yaşamımız boyunca bizlere rehberlik etmiştir.
Yine 1970’li yılların başında, güzel ülkemde ithal “kot” modası yayılmıştı. İthal edilen 1 adet “kot” rahmetli babamın 1 aylık memur maaşına denk geliyordu.
Bizlerin; Ankara’mızın Ulus Semti’nde (Roma Hamamı Lojmanları – Bozkurt Mahallesi) oturan ailelerin hiçbirinin alabileceği bir durum değildi.
Komşuluk ilişkilerinin, arkadaş ve dostluğun yoğun olarak yaşandığı bu semtimizde kot pantolon giyebilen nadir insanlardan birisi de 3 kardeş (Gürsel – Tansel – Göksel) olarak bizlerdik.
Kanada’da yaşayan güzel kalpli insan Sabriye Akmanol (Salvati) ablam/kuzen, oradan getirdiği kotları giyebilen ender şanslı çocuklar…
Sabriye ablam sayesinde, günün modasına biz de uymuştuk.
Onu her daim sevgi ve saygı ile anıyoruz. Kanada’ya selam olsun.
Beni bu 1970’li yıllara götüren olay neydi?
Birden bire bu ithal “kot” olayına niye takıldım, gittim…
Bilemiyorum!
Her gün onurla okuduğum, Cumhuriyet, Sözcü ve Korkusuz gazetelerini elime aldığımda, gördüğüm manzara; “Dolar 15 TL…”, “Süte, yoğurda, peynire % 30 zam”, “Benzinin litresi 21 TL’yi geçecek”, “Nisan 2022 de işsizlik % 23 arttı”, “Alman emekliler Türkiye’de ısınacak”, “Türk Liramız 6 ayda % 30 değer kaybetti” vb. haberler canımı çok sıktı…
Gerçek olan bu haberler, maalesef güzel ülkemin acı bir gerçeğidir.
Kilo yerine, gram ve adet olarak sebze/meyve alabilecek insanlarımıza ne diyebiliriz ki?
Adalet duygusunun yerle bir edildiği hiç bir ülkeye yabancı sermaye gelmez, gelirse de leş yiyen akbaba gibi, (Katar, BAE, S.Arabistan vb). güzel ülkemin ekonomik değerlerine göz dikmeleri bizleri üzmektedir.
Kabahat, elbette onlarda değil. Kanunen 250 bin dolara “T.C. Vatandaşlığı” kutsallığı, dövize endeksli hale getirilmiş ise sorun iktidarda olanlardadır. Başka suçlu aramaya gerek yok.
“Kendi kendine yetebilen” ülke konumundan “paramız var, ithal ederiz” pozisyonuna geçerken, Cumhuriyetimizin birçok değerlerini kaybettiğimiz duygusunu fark ettim.
Betona endeksli bir yönetim tarzı ile, tarım ve hayvancılığı öteleyen, küçümseyen, hor gören bir siyasal düşünce ile nereye kadar…
İktisat biliminde bizlere öğretilen, kaynakların kıt/yetersiz olduğundan dolayı, bunlardan maksimum/optimal faydanın sağlanmasıdır.
Bir çok sektöre verilen devlet desteğinin acilen tarım/hayvancılık sektörüne de verilerek, güzel ülkemde herkesin, et/süt ürünlerine düşünmeden, rahatlıkla kavuşabilmeleridir.
Düşünün lütfen, ne acıdır ki; çocuğuna et ve süt ürünlerini bile alamayan ailelerimiz!!!
Evine, et/süt ürünlerini götüremeyen bir toplum olarak, çağdaş medeniyet düzeyine ulaşmak hayal ürünüdür.
Anayasada yazılı olduğu halde, bütçeden gerekli kaynağı tarım/hayvancılığa ayırmayan siyaset, elbette sorumludur.
Her hafta Bursamız’ın dağlarında gördüğüm ve beni hayretler içinde bırakan görüntü; köylerimizin ıssız, kimsesiz, hayalet köy şeklinde olmasıdır.
Beni üzen başka bir olay da köylerimizin, büyükşehir statüsünde, “köy” kavramından, “mahalle” kavramına indirgenmesidir.
Üretmeyen, içe dönük ve de ne yazık ki gerçekleri halen kabullenmeyen benim güzel kalpli insanlarım…
Üretmek için, iktidara düşen görevler;
Üreticilerimize; gerekli mazot, ilaç, gübre, üretim desteği, su, elektrik, SGK primi… adına ne derseniz deyin her türlü kamusal desteğin fazla fazla sağlanmasıdır.
Keşke tüm öğrencilerimiz, bizlerin çocukluğumuzda olduğu gibi “Yerli Malı Haftası”nı, güzellikler içinde yaşayıp, kutlayabilmeleridir.
Bizler, 1970’li yıllarda tüm bu güzellikleri, elimizde cep telefonu, laptop, bilgisayar olmadan coşku ile yaşayan özel bir kuşak olarak ne de mutlu imişiz!
Bu değerleri, yaşadığımız 2022 yılında çok daha iyi anlıyorum.
Sağlık, sevgi ve hoşgörü ile kalınız.