Anadolu16.com

3 HEYKEL…

30.09.2023
A+
A-

Resim, heykel, müzik, tiyatro, edebiyat, sinema, mimari vb. sanat dallarından birçoğu hoşumuza gittiği halde, sadece seyirci bazında takip ederiz.

Sanat, içimizdeki duygu yoğunluğu olup, insanın hislerini, düşüncelerini, yaratıcılığını, toplumların yaşam tarzlarını, gelenek, görenekleri yansıtması durumudur.

***

Lise çağlarında okuduğumuz edebiyat dersinde, 1789 Fransız Devrimi sonrası sanat için, iki sistemden bahsedilirdi. Bunlar, ‘Sanat, sanat içindir.’ ve ‘Sanat, toplum içindir.’

‘Sanat, toplum içindir’ anlayışının kökleri, Mehmet Akif Ersoy, Tevfik Fikret, Ömer Seyfettin, Orhan Kemal, Sabahattin Ali’ye dayanırken ‘sanat, sanat için’ tezine, Fuzuli, Baki, Cenap Şahabettin, Ahmet Haşim örnek verilebilir.

Bizler 1970’li yıllarda, derslerimizde bu iki sistem hakkında görüş bildirip, tartışırdık. Elbette, düzeyli bir şekilde herkes kendi fikrini açıkça söylerdi. Aradan geçen yıllar sürecinde, günümüzde var olan eğitim sistemi ile bu tür süreçlerin varlığından ne yazık ki emin değilim.

O yıllarda olduğu gibi, şimdi de elbette ‘sanat, toplum içindir’ tezini her daim savunmuşumdur.

Resim ve heykel sanatları, insanlığın ilk ortak yaşam anlarından itibaren var olmuştur. Heykel sanatı, benim de çok ilgi alanıma girmiştir.

Ben de bu yazımda, bana tarihi duygu yoğunluğu ve estetik açıdan zevk veren 3 heykeli kısaca ele alacağım.

Birinci sırada, ‘Ankara Zafer Anıtı’ olup, benim için çok özel anlamlar ifade etmektedir.

Bu özel heykeli birinci sıraya almamın sebebi, ortaokul ve liseye yürüyerek giderken her gün önünden geçmem ve başım ile selam verebilmemdir.

Ankara, Ulus semtindeki Zafer Anıtı, Kurtuluş Savaşı kahramanlarımızı yansıtması açısından çok önemlidir. Bu eser, Yüce Türk Ulusu’nun maddi desteği ile Avusturyalı heykeltıraş, Heinrich Krippel tarafından Viyana’da bronza dökülüp, parçalar halinde getirilerek, 1927 tarihinde açılmıştır.

Mustafa Kemal Atatürk, bu sanatçıyı misafir etmiş ve anıt hakkında kişisel görüşlerini iletmiştir.

Mustafa Kemal Atatürk, askeri giysisi ile ‘Sakarya’ isimli atının üzerinde, tüm heybeti ve cesur duruşu ile emperyalist oluşumlara resmen meydan okumaktadır. Sakarya‘nın burun deliklerinin açık, kuyruğunun dik ve dizginlerinin gergin oluşu ise cesaret ve atılganlığı ifade etmektedir.

Aynı bronz kaide üzerindeki kabartmalarda ise, Kurtuluş Savaşını, Türk kadınını (Kara Fatma), Mehmetçiği, Atamızın Ankara’ya gelişi vb. konuları ele alınmıştır.

Bu heykelimizin hemen sağ tarafında, bir ve ikinci yüce meclisimiz, tüm heybeti ile göğsümüzü kabartırcasına dimdik, tarihe meydan okurcasına durmaktadır.

Ne zaman ki, yolum Ankara’ya düşse, mutlaka bu tarihi ve özel yerleri ziyaret ederim.

Son yıllarda sisteme karşı hakkını arayan, öfkeli emekliler, çalışanlar, grev ve sağlık mağdurları vb. soluğu Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının heykellerinin yanında almaları, bugünkü TBMM üyelerini düşündürmeli diyorum.

Yoktan var olan bu güzel ülkemi yansıtan, ‘özel mekandaki, özel heykel’ elbette sıralamanın en önünde olmalıdır.

Zihnimdeki ikinci özel heykel, tüm şehit olmuş kahraman askerlerimizi yansıtan ‘Dumlupınar Şehitliği Anıtı’ ayrı bir yer tutar…

Bozüyük ve Polatlı’dan başlayan ‘Ulusal Kurtuluş mücadelemiz’, Afyon-Kütahya üzerinden emperyalist ülkelerin, İzmir’de denize dökülmeleri ile sonuçlanmıştır.

Atatürkçü Düşünce Derneği olarak, her yıl 25 Ağustos tarihlerinde yaptığımız Kocatepe etkinliğinden, öncelikle uğradığımız şehitlik abidesi ayrı bir önem taşımaktadır.

Kütahya, Dumlupınar Şehitliği, Kurtuluş Savaşı boyunca tüm cephelerde şehit düşen vatan evlatlarını yansıtması açısından önemli olup, 1992 tarihinde açılmıştır.

Şehitlik, Üç Komutan Anıtı (Atatürk, İsmet İnönü ve Fevzi Çakmak), Milisler Anıtı, 500 er ve 100 subayın sembolik şehit mezarları ve kitabeleri, Şehit Baba-Oğul Anıtı, Mehmetçik Anıtı, Namazgâh ve Şadırvan’dan oluşmaktadır.

Kahraman Mehmetçiğimin, vatan uğruna yaptığı kahramanlıkları anlatan bu heykeller, bizleri gözyaşına boğmaktadır…

***

Benim açımdan çok önemli diğer bir heykel, ‘Hitit Güneş Kursu Anıtı’, 1978 yılında heykeltıraş Nusret Suman tarafından yapılmış olup, Sıhhiye Meydanı/Ankara’dadır.

Çorum, Alacahöyük’te bulunan Hatti uygarlığına (MÖ 2.500 – 2.000) ait bu özel heykel Ankara’nın ‘kent amblemi’ olarak kullanılmıştır.

Ulus’tan, Kızılay yönüne belediye otobüsleri (özellikle, troleybüs/elektrikli araç) ile her gittiğimde, önünden geçerken hayranlıkla bakışmam benim için ayrı bir zevk idi.

Hatti kral mezarlarından çıkarılan Güneş Kursu örneklerinin asıllarını, rahmetli babam Veli Saylı’nın görev yaptığı, Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde çok kez yakından görebilmek güzel bir duygu yoğunluğu olarak zihnimde kalmaktadır.

Hitit Güneş Kursu üzerindeki geyik ve boğa figürleri dikkatimi çekmiş olup, tarihçilerimiz bu konuyu ele almışlardır.

Ord. Prof. Dr. Sedat Alp, Hitit Güneşi isimli kitabının 7. sayfasında bu konuda şöyle bir yorum yapıyor: “Dünyayı tasvir ettiği sanılan bu nesnenin yorumu eğer doğru ise, günümüzde halk arasında görülen ‘dünya öküzün boynuzları üzerindedir’ şeklindeki anlayışın Hatti Çağı’na, M.Ö. 3 binin ikinci yarısına kadar geriye gittiğidir.”

Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal, ”Boğalar en büyük tanrıyı, geyikler ise Hattilerin ‘Vuruşemu’ diye adlandırdıkları en yüce kadın tanrıyı temsil etmekteydiler.” (ODATV – 07.06.2018 – O anıtın hikayesini biliyor musunuz)

Hitit Güneşi, 1973’de dönemin Ankara Belediye Başkanı Vedat Dalokay tarafından şehrin amblemi seçilmiş, dönemin Milliyetçi Cephe Hükümetinin temsilcileri, amblem için ”İslamiyet öncesi bir medeniyetin başkenti temsil edemeyeceğini” savunmuştu.

1995 yılında, Belediye Başkanı seçilen Melih Gökçek’in ilk işlerinden birisi de kent logosunu değiştirmek olur. Hitit Güneşi yerine Atakule-Camii minaresi, ay ve dört yıldızdan oluşan amblem seçilir.

Ankara’ya değer katan ‘Hitit Güneş Kursu Anıtı’, bizim gönlümüzde tarihi yapısı ile kent amblemi olmaya devam edecektir.

***

Keşke bizleri, ‘Böyle sanatın içine tükürürüm’ diyen yöneticilerin sanat anlayışı yerine, ‘Sanat, toplum içindir’ anlayışının egemen olduğu, insan sevgisi ve eşitlikçi adalet duygusunun, yaşam felsefesi olarak uygulandığı bir ortamda yaşayabilmek, en büyük isteğimdir.

George Bernard Shaw’ın şu sözü anlamını halen devam ettirmektedir; “Sanat var olmasaydı, gerçeğin kabalığı dünyayı katlanılmaz kılardı.”

Herkes kabalık yapabilir, ama sanat kabalık kaldırmaz, toplumun dinamiklerini ve ruhunu yansıtır.

Sağlık, sevgi ve hoşgörü ile kalınız…

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.