Depremin acı faturası: 70 milyar dolara kadar çıkabilir
Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu: 210 milyar TL’lik de ek bir bütçe açığı gerçekleşebilir.
Kahramanmaraş ve Elbistan depremlerinin acı faturası, ekonomiye etkileri yavaş yavaş belirmeye başladı. Altınbaş Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi, deneyimli iktisatçı Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu, deprem felaketinin insani boyutunun çok daha önemli olduğunu belirterek bununla birlikte hayatta kalanların daha güvenli ve huzurlu bir yaşam sürebilmesi için maddi zararların bir bilançosunu çıkarmak ve yeniden imar planının maliyetini hesaplamak gerektiğinin de altını çizdi.
Kozanoğlu, Merkez Bankası’nın son anketine atıfta bulunarak, 21TL ortalama kur tahmini çerçevesinde 210 milyar TL’lik ek bir bütçe açığı beklendiğini belirtti ve, “2023 bütçe açığı hedefi 660 milyar TL idi. Böylelikle 900 milyar TL’yi zorlayan bir bütçe açığı gerçekleşebilir. Bunun için de ek bütçe gerekir.” dedi.
“Politika faizinin %8.5’a düşmesi, iç finansmanı olumsuz etkiler”
Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu’na göre, inşaat maliyetlerinin %30’u ithalata dayalı. BU, 9 milyar dolarlık ek bir cari açık ortaya çıkmasına neden olur. Merkez Bankası rezervlerini fazla zorlamaması için dış finansman gerekir. Kozanoğlu, bütçe açığının iç finansmanı için ise, “ düşürülmesi piyasanın borçlanma talebine olumlu yanıt verme olasılığını iyice düşürür. Kamu borçlanma kağıtlarına, BDDK düzenlemeleri nedeniyle mecburi alımda bulunan bankalar dışında ilgi gösteren olmaz.” değerlendirmesini yaptı. 6 Şubat depreminin baz senaryo çerçevesinde 50 milyar dolar gibi bir maliyeti çıkacağını tahmin eden Prof. Dr. Kozanoğlu, “Hesaplamaya bu 9 milyar dolar ek cari açığı katmıyoruz. Çünkü bu rakamın büyük kısmı zaten bütçe açığına yansıyor. Kötümser senaryoyla toplam faturanın 70 milyar dolara kadar yükselme olasılığı bulunuyor.” dedi.
“Deprem, konutları, işyerlerini, fiziki altyapıyı da yıkan büyük bir felaket”
Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu, depremlerin, Covid-19 gibi salgınlardan çok daha yıkıcı bir etkiye sebep olduğuna değinerek, “Pandemi öncesinde doğal felaketlerin 1995-2020 arasında 1.5 milyon kişiyi öldürdüğü, 90 milyon kişiyi evsiz bıraktığı, 3.7 trilyon dolar fiziki zarara yol açtığı hesaplanıyordu. 2004 Hint Okyanusu tsunamisi, 2008’de Kuzey Hint Okyanusu’nda patlak veren Nergis Siklonu ve 2010 Haiti depremi en büyük doğal felaketler olarak kayda geçti. Ne yazık ki 6 Şubat Türkiye-Suriye depreminin de 50 binin üzerinde can kaybı ile bu sıralamaya gireceği anlaşılıyor.” dedi.
“99 Marmara Depremine nazaran maddi fatura daha sınırlı kalacak”
Prof. Dr.Hayri Kozanoğlu, ister istemez 2023 Pazarcık depremin 1999 Marmara depremiyle karşılaştırıldığını belirtti. Ekonomik açıdan bakınca 156 bin binanın, 507 bin konutun yıkıldığı 2023 depreminin binaların yeniden imarı açısından daha büyük bir zarara yol açtığına dikkat çekti. Buna karşın Marmara depreminin Türkiye’nin bir numaralı sanayi merkezinde meydana gelmesi, Tüpraş, Petkim gibi dev tesislerin üretime ara vermesi, başta Derince limanların zarar görmesi göz önüne alındığında 2023 depreminin maddi faturasının daha sınırlı kalacağını öngördü.
“Marmara depreminden milli gelirin %34,7’sini, Pazarcık depreminde ise %9.8’ini üreten bir coğrafya etkilendi.”
Prof. Dr. Kozanoğlu, şöyle bir karşılaştırma yaptı: “Etkilenen en geniş alanı göz önüne alırsak her iki deprem bölgesinde de 14 milyon kişi yaşıyordu. Buna karşın 1999 depreminde en büyük zararla karşılaşan Kocaeli, Sakarya ve Yalova’da 2 milyonluk, 2023 depreminde Kahramanmaraş, Gaziantep, Hatay, Malatya, Adıyaman’da 6.5 milyonluk bir nüfus vardı. Marmara depreminde milli gelirin %34,7’sini, Pazarcık depreminde %9.8’ini üreten bir coğrafya söz konusuydu. En fazla etkilenen iller itibarıyla da 1999’daki milli gelirin %6.3’üne karşı 2023’de %5.2’sine karşı gelen bir oran vardı. Sanayi üretimindeki paylar %13.1’e karşı %7.5; vergi tahsilatında da %16.4’e karşı, %3.2 idi.” dedi.
“Büyümeyi %1 aşağı çekebilir”
1999 Marmara Depreminin yaşandığı yıl ekonominin %3.3 daraldığını da hatırlatan Kozanoğlu, ancak o dönemde Asya ve Rusya krizlerinin olumsuz etkileri de şiddetle hissedildiğini kaydetti. Bugün o denli kötü bir dünya konjonktürü olmadığına işaret eden Kozanoğlu, IMF’in en son yayımlanan Dünya Ekonomik Görünüm Raporu’nda Türkiye’nin 2023 büyümesini %3 öngördüğünü ifade etti.
Kozanoğlu, “Bu çerçevede, depremin Avrupa Yeniden İmar ve Kalkınma Bankası’nın (EBRD) tahmini paralelinde büyümeyi %1 aşağı çekeceğini düşünebiliriz. Burada yeniden imar çabalarının kayıpların bir kısmını telafi edeceği düşünülüyor.” değerlendirmesini yaptı.
“Maliyetler nasıl hesaplanıyor?”
TÜRKONFED ve Morgan Stanley Raporlarına göre bir analiz yapan Kozanoğlu sözlerine şu şekilde devam etti. “Morgan Stanley hesaplamalarını 400 bin dairenin yıkılması gerektiği üzerinden yapmış. Çevre ve Şehircilik Bakanı ise bu sayıyı şimdilik 507 bin olarak veriyor. Çok sayıda daireye de girilemediğini ifade ediliyor. Eğer aynı hesaplamayı 600 bin konut üzerinden güncellersek; ortalama bir daire 100 m2 ve metre başına inşaat maliyeti 450 dolar kabul ediliyor. Bu da 27 milyar dolara denk geliyor. %25 altyapı maliyeti ilave edilirse fatura 33.375 milyar dolara ulaşıyor. Burada arsa maliyeti sıfır kabul ediliyor. Hasarlı konutların yıkılacakların %30’u kadar olduğu ve 1/3’ü maliyetle onarılacağı varsayılırsa, toplam gider 36 milyar dolara ulaşıyor. Aynı hesaplamayı TÜRKONFED’in konut metrekaresi 700 dolar varsayımından yaparsak, maliyet 56 milyar dolara kadar çıkıyor.” dedi.
Ağır hasarlı illerden Gaziantep’in (%3.6) ve Hatay’ın (%1.8) sanayi sektöründe Türkiye geneliyle oranlanınca göreceli fazla bir ağırlığı olduğunu iletti. Buralardaki organize sanayi bölgelerinde zararın çok yüksek olmadığı bildirildiğini kaydetti. Morgan Stanley konut dışı sermaye stokuna, GSYH’nin %0.3’ü ve otoyollar, barajlar ve havaalanları gibi altyapıya da aynı şekilde %0.3 ekleyince 5.6 milyar dolarlık bir maliyet daha çıkıyor. Burada İskenderun Limanının fazla zarar görmediği bilgisinden hareket ediğini de dile getirdi.
“Üretimin aksamasından kaynaklanan maliyet, GSYH’nın %0.5’i”
Kozanoğlu, üretimin aksamasından kaynaklanan maliyetlerin ise, zararın 5 ilde yoğunlaştığı, buralarda ekonominin 4 çeyrekte normale döneceği, diğer 5 ilde ise bu sürenin 3 çeyrek olacağı varsayımından hareketle GSYH’nin %0.5’i tahmin edildiğini söyledi. Sanayi üretimindeki bir kısmın kaybın, kapasitenin başka fabrikalara kaydırılması ile, örneğin Kardemir’in, İskenderun Demir-Çelik’in açığını kapatmasıyla telafi edilebileceğini öngördü. Bu kalemde de 4.2 milyar dolarlık bir maliyet çıktığını vurguladı.
“Yeniden imar maliyeti, bütçe açığını artıracak”
İkincil etkiler olarak tanımlanan yeniden imar maliyetinin büyük ölçüde kamu bütçesinden karşılanacağı için bütçe açığını artıracağına değinen Kozanoğlu, Altyapının tamiri, yeni konutların yapımı ve üretimin normale dönüşüyle bu bütçe harcamalarının “mali çarpanlar” etkisiyle 2024’te zararların bir kısmını karşılayacağını öngördü. Kozanoğlu, en çok zarar gören 5 ilde vergi kayıplarının genel üzerindeki etkisinin sınırlı kalacağını belirterek yine de 15 milyar dolarlık bir bütçe açığı beklendiğine değindi. Bunun 5 milyar dolarının dış yardımlar ve Dünya Bankası gibi uluslararası mali kuruluşlar tarafından karşılanacağını öngördü.
Kozanoğlu depremin toplam maliyetinin 50 milyar dolar civarında olabileceğini kötümser senaryo ile bu rakamın 70 milyar dolara dayanabileceğini belirtti.
Bütçe açığını bu toplama katmadığını çünkü bunun diğer kalemlerce içerildiğini de hatırlattı. Kozanoğlu, “Bize sık sık şu soru soruluyor: Deprem GSYH’nin %1’i bir zarara yol açarsa bu 8,5 milyar dolara denk gelir. Halbuki siz 50 milyar dolar civarında bir zarardan söz ediyorsunuz bu nasıl bağdaşıyor? Çünkü 100 milyon dolar değerinde bir fabrika yıkılırsa bu miktar bir servet kaybı meydana gelir. Halbuki o fabrikanın yıllık katma değeri 10 milyon dolar ise GSYH’ye sırf bu yansır. Servet kaybı zamana yayılır.” diye konuştu.
Bir de konunun göç boyutuna değinen Kozanoğlu, “Göç edenlerin gittikleri yerlerde haliyle iş, konut, okul, hastane gibi talepleri olacak. Bu göç hareketinin iyi yönetilememesi halinde işgücü ve konut piyasasında ciddi etkiler yaratması, kiraları yukarı çekerken, emek piyasasında arz fazlası nedeniyle ücretleri olumsuz etkilemesi sorunu ortaya çıkabilir.”diyerek sözlerini tamamladı.