Dert başka, ferman başka
6 Şubat depremlerinin ekonomik ve sosyal sancıları yıllarca sürecek. Lakin depremzedelerin çadır veya konteynır benzeri geçici barınakları, içme ve kullanma suyu ile tuvalet ihtiyacı gibi zorunlu fiziki ihtiyaçları dahi giderilmeden Cumhurbaşkanı hiç olmayacak bir kararname yayımladı.
24 Şubat 2023 tarih ve 126 sayılı kararname ile “Olağanüstü hal gereğince Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca (Cumhuriyet Türkiye’sinde bu isimde bir bakanlığın bulunması bile büyük bir talihsizlik) imar kanunundaki plan ve parselizasyonla ilgili askı, ilan ve itirazlara ilişkin hükümler uygulanmayacak. Gerekli görülmesi halinde mera ve orman alanları yapılaşmaya açılacak. Vasıf değişikliği gereken yerlerde resen vasıf değişliği yapabilecek.”
Bu büyük felaketten ders çıkarıp, şimdiden olası depremlerden en az hasarla, hatta Japonya’daki gibi hasarsız kurtulmanın çözümüne yoğunlaşmak varken, yaşanmış ve yaşanacak felaketlerin boyutlarını daha da büyütecek içeriğe sahip bir kararname ile karşı karşıyayız.
Ülkenin yer bilimcileri, ziraatçıları, ormancıları, mimarları, şehir plancıları, sosyologları, psikologları, ekonomistleri ve daha pek çok ilgili alanda yetişmiş insan kaynağı dururken, yeni yerleşim yerlerini belirleme yetkisini, kendisinin neden olduğu enkazın altında kalan şehircilik bakanlığına tek taraflı vermek de neyin nesi?
Yıkılan şehirlerin, demografik yapısıyla, tarihsel, kültürel ve sosyolojik karakteriyle yeniden gün yüzüne çıkarılmaları gerekmez mi? Tarımı ve hayvancılığı bitirmeniz yetmedi mi ki tarımsal üretimin yüzde yirmisini, sebzenin çok daha fazlasını üreten bölgenin mümbit tarım topraklarını, meralarını yapılaşmaya açma hazırlığındasınız? Yıllardır cayır cayır yanan ormanları seyre doymadınız mı ki “gerekli görüldüğünde” deyip yöre insanının dalını kesmeye kıyamadığı defneyi, çamı, meşeyi köklemeye hazırlanıyorsunuz? Tarım, mera ve orman alanlarının elden çıkmasıyla biyoçeşitliliğin yok olacağını ve bundan sonraki depremlerin yıkımına ortak olup daha da büyütecek başkaca doğal afetlere davetiye çıkardığınızı da mı bilmiyorsunuz?
Yolgeçen hanına çevirdiğiniz ülkenin güvenliğini tehlikeye atmakla kalmayıp, seçim arifesinde vuku bulan bu depremlerin acısı sürerken kendinizce bir konut hikayesi yazma arayışında olmanıza diyecek çok şey var! Millet, bütüncül, yekpare bir organizma gibidir. Herhangi bir kısmının tasasını, tümü hissetmekle kalmaz yaşar da. Gerçek buyken, bölge beşik gibi sallanmaya devam ederken ve millet de can derdindeyken; yolsuzluklarla ikame ettiğiniz ekonomik ve yasaların arkasından dolanarak elde ettiğiniz siyasi erkinizin bekasına düşmeniz insanlık dışı bir yaklaşımdır, asla kabul edilemez.
Ülkesine, halkına karşı zerrece sorumluluk hisseden bir iktidar, bu ihaneti aklından bile geçirmez. Halkın, ülkenin betonlaşmasından muzdarip olduğunu bilir ve deprem bölgesini, siyasetini finanse ettirdiği müteahhitler eliyle soğuk ve cansız beton yığınlarına dönüştürmez. Mega kentler de kurmaz. Tarım, mera ve orman alanlarına dokunmadan, marjinal alanlar üzerinde, birbirine yakın, bölgenin sosyolojik ve fiziki doğasıyla uyumlu uydu kentler, kentçikler kurar. Ama bunu ülkedeki ortak akılla, sosyal devlet aklıyla yapar. Böyle bir akıl kaldıysa tabi!
Bir deprem kuşağı üzerinde yaşıyoruz. Büyüklükleri ve yarattıkları şiddet konusunda yeterli bilgiye sahip bilim insanlarımız var. Buna hazırlıklı olmamızı gerektiren teknik donanıma ve kabiliyete de sahibiz. Geriye bu imkan ve kabiliyeti organize edecek bir yönetim kalıyor. Peki, şimdiki yönetimi, halkımızı deprem ve benzeri felaketlerden korusun diye de işbaşına getirmemiş miydik? Diyeceksiniz ki iktidarın kendisi enkazın altında kaldı! Öyleyse yirmi bir yılda bizi lümpen ve çaresiz bir kamburluya dönüştüren bu bilgisiz, bu beceriksiz, bu kendi menfaatine düşkün iktidarı daha ne kadar sırtımızda taşıyacağız, söyler misiniz?
- Önder Gümüş/27 Şubat 2023