Kılıçdaroğlu, Millet İttifakı’nın fezleke kararını açıkladı
CHP Lideri Kılıçdaroğlu, milletvekili dokunulmazlığının siyasetin alanını genişleten bir imkân, dokunulmazlığın kaldırılmasının ise bu alanı iktidar lehine daraltan bir uygulama olduğunu ifade ederek, konunun Millet İttifakı’nı karıştırmak için gündeme getirildiğini ileri sürdü.
Kılıçdaroğlu, bunun bir siyaset mühendisliği olduğunu belirterek, Millet İttifakı partilerinin hiçbirinin bu oyuna gelmeyeceği kanaatinde olduğunu söyledi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TV5’de yayınlanan ve moderatörlüğünü Hasan Basri Akdemir’in yaptığı “Liderler Turu” programının ilkine konuk olarak, Gazeteci Mustafa Yılmaz, Mehmet Ali Kayacı ve Mustafa Deniz’in sorularını cevapladı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, “Türkiye’nin geleceğinde bu zihniyeti, yapısı ve üslubûyla CHP diye bir partiye yer olmadığını görüyoruz” sözünü nasıl değerlendirdiği sorulan Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ın bütün çabasının CHP’yi halkın gözünde küçük düşürmek olduğunu belirterek, “Ülkenin bu kadar sorunu varken, bir ülkeyi yöneten insan, bu sorunlarla uğraşacağına neden CHP ile uğraşır?” diye sordu.
“Bu ruh hâli, ülkeyi felâkete sürükler”
Türkiye’nin geleceğinde CHP’nin olup olmayacağına bir kişinin karar veremeyeceğini belirten Kılıçdaroğlu, buna milletin karar vereceğini söyledi. Kılıçdaroğlu, “Milletin iradesini ipotek altına alıyorsun, diyorsun ki ‘Bu olmayacak’. Sen kimsin, ‘olmayacak’ diyorsun? Kimsin sen? Sana bu yetkiyi kim verdi?” diye sordu.
Demokrasinin olmadığı tek adam rejimlerinde tek adamın, kendisini eleştiren kurumları sahneden silmek istediğini ifade eden Kılıçdaroğlu, kendisine Çubuk’ta linç girişiminde bulunulduğunu ancak hiçbirisinin ceza almadığını hatırlatarak şöyle konuştu:
“Aynı şey Erdoğan’a onda biri hatta yüzde biri oranında yapılsaydı ne olurdu? Herhalde oradakilerin tamamı aylarca hapiste kalırlardı. Savcı, asla iddianame düzenlemezdi. Böylece uzun süre içeride tutulurlardı. Böyle bir tabloyla karşı karşıyayız. Erdoğan, “HDP’yi kapatayım, CHP’yi kapatayım, diğer partileri kapatayım, ben tek başıma kalayım. Ne güzel, kimse beni eleştirmiyor. Dolayısıyla herkes beni alkışlıyor.” Böyle bir tabloyu görmek istiyor. Bu ruh hâli, iyi bir ruh hâli değildir. Bu ruh hâli, ülkeyi felâkete sürükler.”
Kılıçdaroğlu, en basit eleştiriye bile tahammül edemeyen bir insanın, ülkeyi sağlıklı bir şekilde yönetemeyeceğini söyledi.
“19 yılda bir avuç tefeciye 180 milyar dolar faiz ödediler”
İktidarın 19 yılda bir avuç tefeciye 180 milyar dolar faiz ödediğini ve tefecilerin adeta ülkeyi teslim aldıklarını ifade eden Kılıçdaroğlu, faiz de yükselse dolar da yükselse kazananın hep tefecilerin kârlı çıktıklarını söyledi. Kılıçdaroğlu, “19 yıl memleketi yöneteceksiniz, 10 milyonu aşkın işsiz çıkacak, sorumlu kim? ‘CE-HA-PE zihniyeti’. Allah aşkına yahu! Ne yaptık biz? Sanki ben devleti yönetiyorum, beyefendi muhalefet” diye konuştu.
“128 milyar doları yurt dışındaki tefecilere verdiler”
Merkez Bankası’nın 128 milyar doları nereye ne şekilde sattığının açıklanmadığına işaret eden Kılıçdaroğlu, “Ben, adım gibi biliyorum; bu parayı yurt dışındaki tefecilerin Türkiye’deki birikimlerini alıp yurt dışına götürmeleri için onlara tahsis edilen paradır” dedi.
“CHP’den ayrılmaları otoriter rejime yarıyor”
CHP’nin sürekli iç karışıklıklarıyla da gündeme geldiği, son olarak Muharrem İnce ile Teoman Sancar’ın istifalarının konuşulduğu hatırlatılarak bu konudaki değerlendirmesinin sorulması üzerine Kılıçdaroğlu, demokrasilerde her partinin içinde tartışmalar olduğunu belirterek şunları söyledi:
“Buradaki sorun şu: Bazı arkadaşlar, partinin dışında yer almak istiyorlar. Partinin izlediği politikayı beğenmeyebilirler ve partinin dışında yer almak, ayrı bir parti kurmak ve kendi düşüncelerini geniş kitlelere aktarmak isterler. Eğer demokrasi varsa ve biz de demokrasiye saygı duyuyorsak, bunlara da saygı duyacağız. Ayrılır, kendisi ayrı bir parti kurar, yoluna devam eder. Burada üzerinde durulması gereken temel nokta şu: Ayrıldıktan sonra kitle, gerçekten ona hak verecek mi, vermeyecek mi? ‘İyi ki ayrıldın’ diyecek mi ve geniş kitleler onun arkasından gidecek mi, gitmeyecek mi? Dolayısıyla, bu kararı veren kişilerin oturup iyi düşünmeleri lâzım. Ayrıca şöyle de düşünmeleri lâzım: Türkiye’nin içinde bulunduğu tabloya bakmaları lâzım. Bu tabloda Türkiye, siyasal olarak 2 ana eksene ayrılmış durumda. Bir tarafta demokrasi isteyenler var, ki bunun içinde çok farklı görüşlerde olan insanlar var; hepsinin ortak paydası demokrasi, bir tarafta da otoriter rejimi isteyenler var. Dolayısıyla ayrı parti kurmak, ayrışmak, demokrasiden yanaysa bir sorunumuz yok. Demokrasiden yana otursunlar kursunlar; ama otoriter rejime destek çıkılıyorsa ve otoriter rejim bundan yararlanıyorsa, o zaman burada sorunumuz var. Bu konudaki yorumu ben, halka bırakıyorum. Kendim bir özel yorum yapmak istemem.”
Kılıçdaroğlu, “Eve dön çağrısı yapar mısınız?” sorusuna karşılık da “Herkese yaparım. Bizim, ayrışma, bölünme gibi bir lüksümüzün olmaması lâzım. (…) Her tartışma bir ayrılık getirmemeli. (…) Her tartışma ayrılık getirirse, o zaman tartışma dediğimiz şeyin anlamı kalmamış oluyor” dedi.
Kılıçdaroğlu’na AK Parti İstanbul il başkanının CHP İstanbul il başkanını kahve içmeye davet etmesinden hareketle “Siz de Sayın Cumhurbaşkanına bir kahve davetinde bulunur musunuz? Oradan bir kahve daveti gelirse icabet eder misiniz?” diye soruldu.
Kılıçdaroğlu, kendisine böyle bir davet geleceğini hiç düşünmediğini, kendisinin de böyle bir davette bulunmayacağını söyledi.
“Siyasî Etik Kanununun çıkması lâzım”
Bir soru üzerine, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun, başbakanlığı döneminde Siyasî Etik Kanunu çıkaracaklarını söylediğini hatırlatan Kılıçdaroğlu, “Bu kanunun çıkması lâzım. Yani siyasetçinin ahlâklı olması lâzım. Halkına hesap vermesi lâzım. Siyasetçi halkın parasını kullanıyorsa, parayı nereye harcayacağını söyleyecek. Ben, bizim bütün belediye başkanlarımıza şunu söyledim; 7 maddelik bir çağrım oldu. O maddelerden birisi şu: Dedim ki, kullandığınız para sizin paranız değil. Harcadığınız para sizin paranız değil milletin parası. Dolayısıyla harcadığınız her kuruşun hesabını millete vereceksiniz” diye konuştu.
Kılıçdaroğlu, Davutoğlu’nun, Başbakanlığı döneminde “Siyasî Etik Yasası”nın çıkarılmasını gündeme getirdiğinde, basında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Böyle giderse görev alacak il ve ilçe başkanı bulamazsınız” dediğini hatırlattı.
“HELÂLLEŞME ÇAĞRISI”
“Emperyal güçlerin oyunlarının farkına varmamız lâzım”
Kılıçdaroğlu’na “İlginç kavramlardan bahsediyorsunuz. Helâlleşmeden bahsediyorsunuz, ‘Hak gelince batılın zail olmasından’ bahsediyorsunuz. Bu, samimi bir çabanız mı, yoksa iktidara gelmek için konjonktürel bir strateji mi?” sorusu da soruldu.
“Ben, samimi bir insanım. İnanmadığım şeyi söylemem” diyen Kılıçdaroğlu, geçmişte de bir kutuplaşma yaşandığını belirterek, “Peki, biz geçmişteki kutuplaşmayı sürdürecek miyiz, yoksa gerçekten helâlleşip, ‘ya arkadaş, helâlleşelim burada artık. Biz, yolumuza bakalım. Dünya nereye gidiyor, biz nereye gidiyoruz?’ mu diyeceğiz? Ben, ikinci yolu tercih ediyorum. Niye kavga ediyoruz? Kavganın bir amacı olsa, ben diyeceğim ki bu kavgayı yapıyoruz ama Türkiye hızla büyüyecek. Tam tersi oluyor” diye konuştu.
Kılıçdaroğlu, geçmişte sağ-sol çatışması yaşayanların hapishanelerde birbirlerini tanıdıklarını ve çatıştıkları kişilerin de vatansever olduklarını anladıklarını ifade ederek, sözlerine şöyle devam etti:
“Emperyal güçlerin Türkiye üzerinde oynadığı oyunların farkına varmamız lâzım ve bizim, kendimizi yönetirken saygı içinde, sağlıklı tartışarak, tartışmadan ders çıkararak bir şekilde kendimizi yönetmemiz lâzım. A partisinin ekonomiye bakışı farklıdır, B partisinin ekonomiye bakışı farklıdır. Benim eğitime bakışım farklı olabilir, öbürünün eğitime bakışı farklı olabilir; ama siyaset, bir ortak payda yaratmak durumundadır. Nedir o? Demokrasi. Demokrasi konusunda bir ortak payda yaratmak zorundayız. Başka? Vatan sevgisi. Başka? Bayrak sevgisi. Başka? İnsana saygı. Başka? Ahlâklı olmak. Başka? Adaletli olmak. Başka? Vicdanlı olmak. Bu konularda hangi parti olursa olsun, bir asgarî paydayı oluşturmak zorundayız. Ha, onun üzerine deriz ki, ‘Efendim, ben, İstanbul’a yürüyerek gideceğim’, öbürü diyecek ‘Ben uçakla gideceğim’, öbürü diyecek ‘Ben minibüsle gideceğim’, öbürü bilmem neyle gideceğim. Halka götüreceğiz. Halk, onlardan kimi seçiyorsa başımızın üstünde. Gelip yönetecek; ama devlet olmayacak. Devlet bakidir. Devlet olmayacak, bu devleti yönetecek. Çünkü halk, ona yetkiyi 5 yıl süreyle veriyor. ‘5 yıl gel memleketi yönet, sonra bir daha seçim için gel önüme. Bakayım iyi mi yönetiyorsun, kötü mü yönetiyorsun. Ona göre tekrar oyumu vereceğim.’ Yani siyasî partiler, devlet olmak için iktidar olmazlar, devleti yönetmek üzere iktidar olurlar. Devletin dini nedir? Hz. Ali söylemiş; ‘Devletin dini adalettir’. Adalet vermeyen bir devlet, devlet olur mu?
“Helâlleşme” çağrılarını parti tabanının da destekleyip desteklemediğine dair bir soruya Kılıçdaroğlu, “Kesinlikle. Bakın, parti tabanında en ufak bir endişe olmaz” diye cevap verdi.
İNSAN HAKLARI EYLEM PLANI (İHEP)
“Mevcut anayasayı uygulamayan bunları nasıl uygulayacak?”
Bir soru üzerine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı İnsan Hakları Eylem Planı (İHEP) hakkındaki görüşlerini dile getiren Kılıçdaroğlu, CHP’nin 97’nci yılı dolayısıyla yaptıkları kurultayda “İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi” başlığıyla 13 madde açıkladıklarını hatırlattı. O maddelerden birisinin demokrasi ve yargı bağımsızlığı olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, bunun kendileri için olmazsa olmazlarından birisi olduğunu söyledi. Kılıçdaroğlu, “Yargı bağımsızlığının olmadığı yerde hangi insan haklarından söz edeceksiniz? (…) Hâkimi ben tayin ediyorsam ve benimle ilgili bir dava o hâkime düşmüşse ve bir mağdur gelmişse, hâkim beni mi dinler, mağduru mu dinler? Beni dinleyecek çünkü bana borçlu. Ben oraya atadım. Benim dediğimi yapmazsa, ertesi gün o görevden alır başka bir yere atarım hâkimi. Bu yapılıyor mu? Yapılıyor. Hangi reform? 19’uncu yılın sonunda bir siyasî iktidar, ben İnsan Hakları Eylem Planı açıklıyorum diyorsa, demek ki bu ülkede 19 yıldır insan hakları yok. ‘Yeni açıklıyorum ve bunları yapacağım’ diyor. Niye bugüne kadar yapmadın?” diye konuştu.
Açıklanan maddelerin çoğunun zaten anayasada var olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, anayasada basının hür olduğunun ve sansürlenemeyeceğinin yazdığını ancak bakan istifa ettiğinde televizyon kanallarının korkudan bu haberi 48 saat veremediklerini söyledi. Kılıçdaroğlu, “CHP mi vardı iktidarda? Bunlar yok muydu? Bunlar iktidardaydı. E bu anayasada var mı? Var. Peki, nasıl oluyor da uygulanmıyor? Mevcut anayasayı uygulamayan bir insan, bunları nasıl uygulayacak?” diye sordu.
“Niye AB’den talimat alalım?”
Hükümetin İHEP ile Avrupa Birliği’ne ve Biden’a mesaj verdiğini ileri süren Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
“Bakın ben, Sayın Davutoğlu başbakanken ve Sayın Binali Yıldırım başbakanken kendilerine söyledim, beni ziyarete geldiklerinde. Dedim ki, kendi ülkemizde demokrasiyi gelin bütün standartları hayata geçirelim. Avrupa Birliği (AB) fasıl açacakmış. Yahu niye fasıl açsın? Niye AB’den talimat alalım? Biz, oturalım tamamını yapalım, dönüp AB’ye diyelim ki ne demokrasiden söz ediyorsun kardeşim? Zaten biz, hepsini yaptık, diyelim. Ama yapmadılar. Şimdi İHEP açıklanıyor. Yok yani. Arkası boş.”
Kılıçdaroğlu, toplumun artık Erdoğan’a güveninin kalmadığını söyledi.
“İHEP için AB’den para alındı”
Cumhurbaşkanının İHEP açıklamasının, yurt dışından para akışını sağlamak için verilen bir mesaj olduğu şeklinde yorumlar yapıldığının hatırlatılması üzerine Kılıçdaroğlu, “Hatta bu eylem planı hazırlansın diye AB’den fon, para alındı. Yani bunu hazırlamak için para mı alınır Allah aşkına yahu?” dedi. Kılıçdaroğlu, İHEP maddelerinin büyük bir kısmının anayasanın temel hak ve özgürlükler kısmında zaten yazılı olduğunu söyledi.
Demokrasi ve özgürlükler konusunda iktidar tarafından Meclise getirilen bütün düzenlemelerin hep oy birliğiyle kabul edildiğine işaret eden Kılıçdaroğlu, “Bin küsur maddelik Türk Ticaret Kanunu, bir haftada geçti Meclisten. Biz engellemek isteseydik, 6 yılda çıkmazdı, 10 yılda çıkmazdı o” dedi. Kılıçdaroğlu, kanundaki kusurlu kısımları düzelttiklerini de kaydetti.
Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün, İHEP’in hayata geçmesinin 2 yılı bulacağını söylediği hatırlatılarak, İHEP’in bir seçim yatırımı olup olmadığı sorulan Kılıçdaroğlu, “Adalet Bakanına saygı duyuyorum. Kabine içinde bir saygınlığı var. Parlamentoda da bir saygınlığı var. Kabul edelim. Yani eğriye eğri, doğruya doğru; fakat olay, adalet bakanının yapacağı ya da çözeceği bir olay olmaktan çoktan çıkmış” dedi.
Kılıçdaroğlu, sözlerine şöyle devam etti:
“Bakanlıkları parti komiserleri yönetiyor”
Bakanlar var, bir de bakanlar dışında bakan yardımcıları var. Bakan yardımcıları, fiilen parti komiseri pozisyonunda. Bakanlığı yöneten, saraydan aldığı talimatla doğrudan doğruya oradaki parti komiseri görevini üstlenen bakan yardımcısı. Bakan, çok iyi niyetlerle adalet reformu da yapmak istediler. Adalet reformuyla ilgili, adaletin temel ilkeleriyle ilgili olağan üstü bir metin hazırlandı ve okundu; ama tek kırıntısı bile uygulanmıyor. Bakın, kırıntısı bile uygulanmıyor. Şimdi oturup düşünelim; deniyor ki, ‘Bir hâkim veya bir savcı seçime girdiği zaman -olabilir, onun da hakkıdır; milletvekili seçimine girer- ama kazanamazsa mesleğe dönemez’ diyorlar. Neden? Dönerse herkes onun partili olduğunu bilir ve dolayısıyla o, tarafsızlığını kaybeder. Güzel; ama tam tersi yapılıyor. AK Parti’nin il başkanı veya ilçe başkanı avukat veya parti yönetiminde görev almış veya milletvekili seçimine girmiş kazanamamış, onu şimdi getiriyorsunuz hâkim ya da savcı yapıyorsunuz. Kanunu arkadan dolanıyorsunuz. Peki, bu adalet midir?
“AYM’nin kararına uymayan hâkimi Yargıtay üyesi yaptılar”
Veya Yargıtay’da bir sürü hâkim var ve çok değeli insanlar. Olabilir, herkesin bir görüşü var. Ben her görüşe saygı gösteririm. Yeter ki vicdanî kanaatine göre karar versin. Hayatı boyunca Yargıtay’da bir kararın altına imza atmamış bir kişiyi hülle yoluyla getiriyorsunuz, Anayasa Mahkemesine üye seçiyorsunuz. Hangi adalet reformu? Hangi insan hakları? Yargıtay’daki o kadar insanın hakkını yemiyor musunuz, hukukunu yemiyor musunuz? Oradaki insanlar, yıllarını verdiler, kararlar yazdılar, gerekçeler yazdılar; ama siz, üyeliğe atıyorsunuz. Bir kararın altında dahi imzası yok. Yıldırım hızıyla getiriyorsunuz Anayasa Mahkemesine üye yapıyorsunuz. Veya Anayasa Mahkemesi bir karar veriyor; uygulayacak alt mahkeme. Yine bu anayasa diyor ki ‘sadece mahkemeleri değil, devletin organlarını, idare makamlarını, herkesi bağlar’ diyor; ama alttaki mahkeme diyor ki ‘Ben senin kararına uymuyorum.’ ‘Uymuyorum’ diyen kişinin ne olması lâzım? Hâkimlik mesleğinden ayrılması lâzım. Kardeşim, sen anayasaya uymuyorsan, sen hâkimlik yapamazsın. Peki, iktidar ne yapıyor? Onu alıyor, Yargıtay üyesi yapıyor, ‘İyi ki sen uygulamadın’ diye. Şimdi dönüp bana da diyorlar ki ‘Biz adalet reformu yapacağız, insan hakları reformu yapacağız.’ Düşüncelerinden ötürü bugün hapiste olan binlerce kişi var. İnançlarından ötürü hapiste olanlar var. Kişinin inancını beğenirsiniz, beğenmezsiniz. Düşüncesini beğenirsiniz, beğenmezsiniz; ama bunu hapse atamazsınız. Yazıktır, günahtır.”
FEZLEKELER
“Bu bir siyaset mühendisliğidir”
Kılıçdaroğlu, bir soru üzerine, bazı milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması için TBMM’ye gönderilen fezlekeler konusundaki görüşlerini de dile getirdi.
Kılıçdaroğlu, “Yargının bağımsız olmadığı yerde yağmur gibi fezleke gelir. Nitekim yağmur gibi fezleke geliyor” dedi.
Esnafı ziyaret eden bir milletvekilinin esnaf tarafından alkışlanması üzerine, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununa aykırı davrandığı gerekçesiyle hakkında fezleke düzenlendiğini anlatan Kılıçdaroğlu, Balyoz-Ergenekon davaları sürecinde Silivri’de ziyarette bulunup çıkışta açıklama yaptıktan sonra, daha kendisi Ankara’ya dönmeden fezlekesinin geldiğini dile getirdi. Kılıçdaroğlu, “Ne oldu? Oradakilerin hepsi beraat etti; ama benim fezlekem Meclis’te duruyor. Daha buna benzer çok şey var” dedi.
Dokunulmazlığın, halkın seçtiği bir milletvekilinin, halkın taleplerini Mecliste özgürce, rahatlıkla dile getirebilmesi için kendisine verilmiş bir imkân olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, bunun siyaset alanını genişletmeye yönelik bir uygulama olduğunu söyledi.
Kılıçdaroğlu, “Şimdi siz, milletvekilinin siyasî düşüncesi dolayısıyla onun dokunulmazlığını kaldırıp hapse atarsanız, siyaset alanını daraltmış oluyorsunuz. Kimin lehine? İktidar lehine. Ne demek bu? Siyaset mühendisliği demek. Nereden yararlanıyorsunuz? Onun rakibi olan partiyi yanınıza çekiyorsunuz, ‘Beraber bunu tasfiye edelim siyasetten’ Bu demokrasi midir? Hayır, demokrasi değildir” diye konuştu.
İktidarın dokunulmazlıklar konusunu Millet İttifakı’nı karıştırmak için gündeme getirdiğini ileri süren Kılıçdaroğlu, bu siyaset mühendisliğinin ne kadar sağlıklı olduğunu ne kadar tutacağını zamanın göstereceğini söyledi.
Kılıçdaroğlu, “Ben, Millet İttifakı yani demokrasiden yana olan bütün siyasî partilerin bu oyuna gelmeyeceği kanısındayım” dedi. Kılıçdaroğlu, yargının gerçek anlamda bağımsız olması hâlinde dokunulmazlıkların kaldırılabileceğini kaydetti.
SEÇİM KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK VE ERKEN SEÇİM
Kemal Kılıçdaroğlu, iktidarın seçim kanununda değişiklik yapmak istediğine dair iddialar konusunda da seçim kanununda yapılan değişikliklerin, üzerinden 1 yıl geçmeden uygulanamadığını söyledi. Kılıçdaroğlu, “Böyle bir kanun var ama kanuna ne ölçüde uyarlar, uymazlar, onu da bilmiyoruz tabi” dedi.
Kılıçdaroğlu, erken seçim bekleyip beklemediğine dair bir soruya da “Biz, parti olarak yarın erken seçim olacakmış gibi zaten çalışıyoruz” dedi.
ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ
Kılıçdaroğlu, hükümetin anayasa değişikliği çalışmalarını da değerlendirdi.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin ‘tek adam rejiminden vazgeçmeyiz. Bunu pekiştiren bir düzenleme varsa getirin’ dediğini, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da adaletten söz ettiğini ama neden söz ettiğinin belli olmadığını ifade eden Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
“Anayasa değişiklikleri için uygun bir ortamın olması lâzım. Gerilimin olmaması lâzım. Bütün tarafların dinlenmesi lâzım. Siz, bugün parti kapatmaktan söz ediyorsunuz. Milletvekillerini hapse atmaktan söz ediyorsunuz. Bu, anayasa yapma ortamı değil ki.”
“Erdoğan, artık bir millî güvenlik sorunudur”
Hükümetin, ülkenin meselelerini çözmek yerine CHP ve kendisiyle uğraştığını ifade eden Kılıçdaroğlu, sözlerine şöyle devam etti:
“Ben, Erdoğan’ın ülkeyi yönetme kapasitesini kaybettiğine inanıyorum. Artı, Erdoğan, Türkiye için bunu da samimi olarak söylüyorum, gerçekten de artık bir millî güvenlik sorunudur. Diyeceksiniz ki ‘Bu çok iddialı bir laf.’ Şöyle: Egemen bir gücün başkanı, yani Trump, yani Amerika, dünyaya meydan okuyan bir adam, bir devlet; her tarafa gidip ordusunu bilmem neyini yerleştiren, çıkıp da Türkiye Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanına ‘Bak beni kızdırma, senin mal varlığını araştırırım’ dediği anda Erdoğan’ın çıkıp ‘sen kim oluyorsun da benim mal varlığımı araştırıyorsun? Benim alın teriyle kazandığım mal varlığım bellidir, tamamı da Türkiye’dedir. Benim yurt dışında 5 kuruş param bile yoktur kardeşim. Araştırmazsan namertsin’ demezse ve ağzına bant çekip susarsa, o kişi artık, egemen güçlerin yönetebileceği, talimat alabileceği konumdadır artık. Bakın, bunu inanarak söylüyorum.”
Kılıçdaroğlu, geçmişte eski CHP Genel Başkanı Deniz Baykal hakkında da böyle bir iddia ortaya atıldığını ancak Baykal’ın, resmen İsviçre’ye başvuruda bulunup ‘Benim burada hesaplarım varsa gönderin’ dediğini, 5 kuruş para çıkmadığını anlattı. Kılıçdaroğlu, “Ama Erdoğan, Benim mal varlığımı araştırabilirsiniz kardeşim. Benim mal varlığım, alın teriyle kazandığım paradır. Dolayısıyla burada bir şey yoktur’ diyemedi. Diyemeyince, kocaman bir soru işareti çıkıyor ortaya” dedi.
“Bahçeli’de ciddi bir dönüşüm görüyorum”
Kılıçdaroğlu, geçmişte cumhurbaşkanı seçimi için MHP ile CHP’nin ittifak yaptığının, Ekmeleddin İhsanoğlu’nu ortak aday gösterdiklerinin hatırlatılarak, MHP ile ilişkilerin neden değiştiğinin sorulması üzerine de kendisinin AK Parti tabanıyla olmadığı gibi MHP tabanıyla da hiçbir sorununun olmadığını belirtti. Tıpkı AK Parti tabanı gibi MHP tabanını da vatansever, bayrağını seven bir kitle olarak gördüğünü ifade eden Kılıçdaroğlu, “Bahçeli’de ciddi bir dönüşüm görüyorum. Hiç hesapta yokken meselâ, birdenbire ‘Getirin anayasayı destek vereceğiz’ dedi. Tek adam rejimine evet dedi. Hangi gerekçeyle yaptı, ben bilmiyorum” dedi.
Bahçeli’nin anayasa değişikliğini, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın partili cumhurbaşkanı oluşunu yasal hâle getirmek gerekçesiyle gündeme getirdiğinin hatırlatılması üzerine de Kılıçdaroğlu, “Ama bir kişinin yasalara aykırı olarak yaptığı işi, onun yasalara uymasını değil de yasaların ona uymasını sağlayacak şekilde düzenlenmesi ya da öyle bir öneri getirilmesi doğru değil. Benim şahsî kanaatim. Doğru değil ve bugün memleket bu haldeyse, o yüzdendir” diye konuştu.
“Hangisi Dışişleri Bakanı?”
Türkiye’nin dış politikasını da değerlendiren Kılıçdaroğlu, Dışişleri Bakanının İbrahim Kalın mı, Hulusi Akar mı yoksa Mevlüt Çavuşoğlu mu olduğunu, dış ilişkileri kimin götürdüğünü; Mısır’la neden kavga edildiğini, Suriye’ye neden girildiğini sordu. Kılıçdaroğlu, bu olaylar olmasa, Türkiye’deki Suriyelilere harcanan 40 milyar doların esnaf için, çiftçi için harcanabileceğini söyledi.
Kılıçdaroğlu, önümüzdeki seçimlerin bir parti seçimi değil, demokrasiden yana olanlarla otoriter rejimden yana olanlar arasındaki bir seçim olacağını ifade etti.
“AK Parti’de ciddi bir erime var”
Bazı anketlere göre Cumhur İttifakı’nın oylarının düşmekte olduğunun ancak AK Parti’nin halâ birinci parti durumunda olduğunun hatırlatılarak değerlendirmesi sorulan Kılıçdaroğlu, AK Parti’nin sürekli eridiğini, eriyen kısmın büyük bir kısmının kararsızlar içinde yer aldığını ve siyaseti takip ettiğini ifade ederek, “Karamsar değilim. AK Parti’de ciddi bir erime var. Ciddi bir eleştiri var. Kendi içinde de eleştiri var. Sadece AK Parti’ye oy veren vatandaşlar arasında değil şu anki AK Parti milletvekilleri içinde de gidişten rahatsız olan ciddi bir grup var. Dikkat ederseniz AK Parti milletvekilleri alana çıkamıyor. Esnafa gidemez. Erdoğan’ın zaten gitme şansı yok; çünkü eleştiriye tahammül edemez” dedi.
(habererk.com)