Yargıtay’ın yargı darbesine Bursa Barosu’ndan tepki
Bursa Barosu Başkanı Av. Metin Öztosun: Zincirleme şekilde devam eden yargı darbesine ve hukuk güvenliğinin ortadan kaldırılmasına, bu durum son bulana kadar sesimizi çıkarmaya devam edeceğiz.
Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi’nin, Milletvekili Can Atalay hakkındaki “hak ihlali” kararını ikinci kez tanımayarak, anayasayı ihlal etmesine Bursa Barosu bir kez daha tepki gösterdi. Baronun basın açıklamasına, sivil toplum örgütleri, sendikalar ve bazı siyasi parti temsilcileri de katıldı. Bursa Adalet Sarayı girişinde açıklama yapan Bursa Barosu Başkanı Av. Metin Öztosun, zincirleme şekilde devam eden yargı darbesi son bulana kadar seslerini çıkarmaya devam edeceklerini söyledi.
Türkiye Barolar Birliği Başkan Yardımcısı Av. Gürkan Altun, Bursa milletvekilleri Prof. Dr. Kayıhan Pala ve Orhan Sarıbal ile avukatların katıldığı basın açıklamasında Öztosun “90’lı yıllarda ‘anayasa bir kere delinmekle bir şey olmaz’ diyen anlayışın açtığı kapıdan, o anlayışın bugünkü temsilcilerinin anayasayı kevgire çevirdiği günleri yaşamaktayız maalesef…” dedi.
Bursa Barosu’nca önceki AYM ihlal kararının uygulanmaması karşısında 10 Kasım’da adliye önünde basın açıklaması yaptıklarını, kararla ilgili Yargıtay 3. Ceza Dairesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunulduğunu, Ankara’da Yargıtay binasına yürünerek kapısına anayasa kitapçıkları bırakıldığını ve durumun avukatlar ve baro yönetimlerince protesto edildiğini hatırlattı.
Bunlara rağmen Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin, Milletvekili Can Atalay hakkında Anayasa Mahkemesi’nin verdiği ikinci hak ihlali ikinci tahliye kararına yeniden uyulmama kararı verdiğini söyleyen Öztosun, “Anayasa’nın 153/6 maddesinde yer alan ‘Anayasa Mahkemesi kararları yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar” hükmünü de ikinci kere çiğnediğini belirtti.
KAMU DÜZENİ ALTÜST OLUR!
Öztosun şöyle devam etti:
“Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin Anayasa Mahkemesi kararının yerine getirilmesi için dosyayı İstanbul 13. ACM’ne göndermek yerine ilk hak ihlali kararında yaptığı gibi yargı darbesine devam edip hukuk devleti ilkesini yerle bir etmesi ve adeta anayasaya paçavra muamelesi yapması ve aklımızla alay etmesi kabul edilebilir bir durum değildir.
AYM kararlarını değerlendirmek, uyulup uyulmamasına karar vermek, AYM’nin görev sınırlarını belirlemek, Yargıtay’a verilmiş anayasal bir yetki değildir. Yargı kararlarını beğenmemek hakkına sahip olmakla beraber uymamak hakkına kimse sahip değildir. Hele de bu husus Anayasa Mahkemesi kararı ise…
Yargıtay 3. Ceza Dairesi, 2. uyulmama kararı ile de Anayasa’dan kaynaklanmayan bir yetkiyi kendi kendine yaratıp, üstelik 13. ACM’nin yerine geçerek anayasayı eylemli olarak ilga etmeye devam etmiş, yetki ve görev gaspına devam ederek anayasayı ihlal suçunu zincirleme olarak işlemiştir.
Anayasamız ve hukuk sistemimizde Yargıtay’ın, ‘Yetkilerini aştıkları’ veya ‘Hukuki değeri yok’ gerekçeleri ile Anayasa Mahkemesi’nin kesin kararlarına karşı uymama yetkisi bulunmamaktadır. Aksi durumun kabulü, her mahkemenin ve hatta her bir bireyin yargı kararlarına uyulup uyulmaması hususunda çok geniş bir takdir alanı kazanacakları anlamına gelir ki bu durum, kamu düzenini altüst eden, hukuk devleti, hukuk düzeni ve hukuk güvenliği olmayan bir devletin oluşması demektir.
Yargıtay’ın hukuk ve devlet krizine yol açan bu duruma devam etmesi ve devletin anayasal organlarının da bu duruma müdahale etmemekte ısrarı, hatta onaylar şekilde açıklamalar yapması da bizzat bu ortamın devlet eliyle desteklenmesi, yani yargı darbesine ortak olmaları manasına gelmektedir.
BAŞKA TÜRLÜ AÇIKLAMAK GEREKİRSE…
Can Atalay’ın özelinde gerçekleşen ancak tüm yurttaşlarımızı ilgilendiren bu hususun tehlikesini başka türlü açıklamak gerekirse;
Örneğin Anayasa Mahkemesi veya başka bir yüksek mahkemenin vatandaşlarımızın bireysel veya toplu hakları ile ilgili verdiği kararların alt mahkemeler veya bunu uygulamak zorunda olan idari mercilerce de uygulanmayabileceği manasını taşır ki, bu hukuk güvenliğinin ortadan kalktığı bir durumu ifade eder. Böyle bir ortamı yaratmaya kimsenin hakkı ve yetkisi yoktur.
2017 öncesinde başlayan ancak 2017 anayasa değişikliği ile “görünüşte kuvvetler ayrılığı” olan ancak tüm kuvvetlerin yürütmede birleştiği “gizli kuvvetler birliği” sistemi ile gelinen süreç ortadır. 2017 sonrası başlayan ekonomik ve yönetsel krize artık hukuk ve devlet krizi de eklenmiştir.
Hukuk, hepimizin ortak yaşamını düzenleyen herkesin uymak zorunda olduğu kurallar bütünüdür. Anayasa da, en üst hukuk kurallarını barındıran devletin işleyişini ve düzenini belirleyen kurallar bütünüdür. Bu kurallara devlet erklerinin uymaması ve uymamakta ısrar etmesi de sistemde meşruiyet sorunu yaşatır. Bu sebeple hukuk zeminini kaybetmek ve ona uyulmamasına göz yummak hatta desteklemek kimsenin menfaatine değildir.
Tüm bu sebeplerle;
Geç olmadan herkes için hukuk devleti çağrımızı yineliyor, bu hukuk katliamına son verilmesini ve hukuk güvenliğimizin hiç bir şüpheye yer vermeyecek şekilde sağlanmasını talep ediyoruz.
Bu vesileyle sadece meslektaşlarımız değil tüm vatandaşlarımızı da bütün bu anayasal haklarımıza, demokratik ve hukuki tüm yollarla sahip çıkmaya davet ediyoruz.”
ALTUN: BUGÜNKÜ ZEMİNİ, 2010-2017 REFERANDUMLARI HAZIRLADI
TBB Başkan Yardımcısı Av. Gürkan Altun da, “Yargı kararlarını beğenmeyebilirsiniz ama sonuçlarına uymak zorundasınız. Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin bazı üyeleri, iki defadır Anayasa karşı kalkışma suçu işlemektedir. İki defadır hürriyeti tahdit suçunu işlemektedir ve Can Atalay’ın cezaevinde bir gün daha fazla tutulmasını sağlamaktadır. İki defadır görevlerini kötüye kullanmaktadır. Çünkü yetkisizdirler. Dosyayı İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne göndermeleri gerekirken, yargılama görevi yerel mahkemedeyken üzerlerine vazifeymiş gibi, havale edilen evrakmış gibi, Anayasa Mahkemesi kararını inceleme cüreti göstermişlerdir. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti suç işlemiştir. Görevlerini kötüye kullanmışlardır. Bizim karşı çıktığımız 2010-2017 referandumları bugünkü zemini hazırlamıştır” dedi.