Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Aran: Hedefimiz geleceğin bankasını inşa etmek
Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran, “100. yıla giderken ilk hedefimiz; iş modeliyle, organizasyon ve hizmet modeliyle, şube yapısıyla, çalışanlarının yetkinliğiyle ve teknoloji altyapısıyla geleceğin bankasını inşa etmek.” dedi.
Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran, “Bankacılık Söyleşileri” kapsamında, İş Bankasının hedefleri, dijitalleşme çalışmaları, 2021 beklentileri ve ekonomiye dair AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.
Nisan ayı başında İş Bankasına genel müdür olarak atanan Aran, Banka’nın; Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün belirlediği “Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasi bağımsızlığını iktisadi bağımsızlıkla perçinlemek” misyonu doğrultusunda, en önemli sermayesinin “zeka, dikkat, iffet ve metodolojik çalışma” olduğunu hiç akıldan çıkarmadan, ilk Genel Müdür Celal Bayar’ın “İş Bankası çalışanları alelade çalışanlar değildir, başarılı olmayı milli bir şeref ve haysiyet meselesi olarak gören Türk gençleridir” tespitini teyit eden bir anlayışla 97 yıldır ülkesi için çalıştığını vurguladı.
Aran, “Vizyonumuz da kapsayıcı ve katılımcı bir yaklaşımla sürdürülebilir değer yaratan geleceğin bankası olmak. 100. yıla giderken ilk hedefimiz; sahip olduğu değerleriyle ülkesine hizmet ederek geleceğin İş Bankasını yaratmak, iş modeliyle, organizasyon ve hizmet modeliyle, şube yapısıyla, çalışanlarının yetkinliğiyle ve teknoloji altyapısıyla geleceğin bankasını inşa etmek.” dedi.
Günün koşullarına göre değişen bankacılığı A’dan Z’ye İş Bankasında hayata geçireceklerini belirten Aran, “Özel bankalar arasında her alandaki liderliğimizi ve gücümüzü pekiştirerek korumayı, ülkemize hizmet edebilmemizi sağlayan finansal gücümüzü sürdürmeyi arzu ediyoruz. Genç, dinamik, çağın ilerisinde modern bir bankacılık anlayışını müşterilerimizin teveccühü ve güçlü bir bilanço performansıyla birlikte tesis etmeyi hedefliyoruz.” diye konuştu.
“Hakiki manada bankacılık yaparak ülkeye ve insanlarımıza destek olmak en büyük gurur kaynağımız”
2020’nin, salgın nedeniyle insanlık açısından çok talihsiz bir yıl olarak geçtiğini ifade eden Aran, “Tüm ülkemiz için salgının getirdiği olumsuzlukların bir an evvel son bulmasını temenni ediyorum ve bu dönemde yakınlarını, sevdiklerini kaybeden vatandaşlarımıza başsağlığı diliyorum. Şu anda hastanede veya evlerinde tedavileri devam edenlere de acil şifalar diliyorum.” dedi.
Aran, İş Bankası gibi ölçeği itibarıyla ülke ekonomisi üzerinde etkisi bulunan büyük tüm kurumların, böyle dönemlerde daha fazla sorumluluk üstlenmesi, kar değil, zararı paylaşma konusunda ortak olması, elini taşın altına koyması, sahip olduğu imkanları müşterileri için, ülkesi için tesis edebilmesi gerektiğini söyledi.
“Türkiye’nin bankası” olarak tüm kesimlere destek olmaya özen gösterdiklerini ve göstermeye devam edeceklerini aktaran Aran, şunları kaydetti:
“Hem çalışanlarımızın hem müşterilerimizin sağlığını önceliklendirecek şekilde 2020 yılı boyunca elimizden gelen her şeyi yapmanın gönül huzurunu yaşıyoruz. Böylesine zor bir yılda gerçekten çok iyi bir sınav verdiğimizi düşünüyorum. 2020 yılının en çok kredi veren, en yüksek istihdam sağlayan, müşterilerinin mevduatını emanet etmesi anlamında en çok tercih edilen özel bankası olmak ve bunların sayesinde hakiki manada bankacılık yaparak ülkeye ve insanlarımıza destek olmak bizim en büyük gurur kaynağımız.”
Ekonomide bir yandan yüksek enflasyonla mücadele edildiğini, öte yandan gözlerinin cari açık ve kur tarafında olduğunu belirten Aran, “Buraları yönetmeye çalışırken bir taraftan da istihdam ve büyüme konusu var. Birbiriyle ters yönde, zıt etkileşen pek çok kuvvetle mücadele ederken, hepsinde olumlu sonuç almaya çalışmak hiç kolay değil. Bizlere düşen, bu mücadeleye sonuna kadar destek olmaktır. Biz böyle bir dönemin en az hasarla atlatılması, birbiriyle farklı yönlerde etkileşim içerisinde olan hedeflerin belirli bir denge içinde tutturulabilmesi için İş Bankası olarak elimizden gelen desteği veriyoruz, 2021 yılında da vermeye devam edeceğiz.” şeklinde konuştu.
Aran, geçen yıl salgının olumsuz etkilerini gidermek ve ekonomik aktiviteyi desteklemek için esnafa, çiftçiye, ihracatçıya, hanehalkına, tüccarlara, KOBİ’lere ve kurumsal müşterilere Ekonomiye Destek Paketi, Elbirliği ile Devam Destek Paketi ve daha birçok paket, kampanya ile destek olduklarını, ayrıca müşterilerinin 42 milyar liralık borcunu ötelediklerini bildirdi.
“Ekonomiye desteğimizi devam ettirecek güç ve sağlamlıktayız”
Hakan Aran, bankacılık sektörünün 2020 yılında kur etkisi hariç aktiflerde yüzde 24,6, kredilerde yüzde 25, mevduatta yüzde 19,9 büyüdüğünü hatırlatarak, İş Bankası olarak 2020 yılında aktifleri yüzde 26,9 büyüterek 594 milyar TL düzeyine getirdiklerini ve bunun en yakın özel banka ile 100 milyar TL’nin üzerinde bir fark anlamına geldiğini söyledi.
Aran, canlı kredilerde yüzde 27,7’lik artış ile 345 milyar TL’lik bir hacme, gayrinakdi kredilerde ise yüzde 28,6 artış ile 119,6 milyar TL’lik bir büyüklüğe ulaştıklarını belirtti. Mevduatta yüzde 24,7 büyüme ile 368,9 milyar TL’ye çıktıklarını bildiren Aran, bu rakamlarla özel bankalar arasında ilk sırada yer aldıklarını vurguladı.
Banka’nın yüzde 18,68’lik sermaye yeterlilik rasyosuna sahip olduğunun altını çizen Aran, “Ekonomiye desteğimizi devam ettirebilecek güç ve sağlamlıktayız. 2020, bilanço sonuçları anlamında büyüdüğümüz bir yıl oldu. 2021 yılında da yine hanehalkının ve reel sektörün finansmanında etkin olmaya devam edeceğiz. Her yerde, her sektörde varız. Her zaman yaygın bir kredilendirme anlayışı gözetiyoruz ve buna da devam edeceğiz.” diye konuştu.
Aran, bu yıl İş Bankasında kredi büyümesinin yine TL ağırlıklı olarak gerçekleşeceğini ve TL kredileri yüzde 15 civarında büyütmeyi öngördüklerini söyledi. Mevduatın, ana fonlama kaynağı olmaya devam edeceğini vurgulayan Aran, mevduat konusunda iddialı olduklarını, 2021 yılında TL mevduatı yüzde 25 artırmayı hedeflediklerini belirtti.
“Salgınla birlikte dijitalleşme rüzgarına en hazırlıklı sektörlerden biri olduğumuzu gördük”
Sektördeki dijitalleşme ve teknolojik gelişmeler ile İş Bankasının bu alandaki çalışmalarına ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Aran, salgının dijitalleşmeyi çok hızlandırdığına işaret ederek, şunları kaydetti:
“Salgınla birlikte dijitalleşme rüzgarına en hazırlıklı sektörlerden biri olduğumuzu gördük. Süratle aksiyon aldık. Bankacılık sektörü, hem dijitalleşme seviyesi hem teknolojik altyapı hem de finansal açıdan ne kadar güçlü olduğunu gösterdi. Mobil bankacılık bir anda ana kanal, temassız ödemeler ve internetten ödeme ana ödeme yöntemleri haline geldi. Krediler, bir anda mobilden verilmeye başlandı. Hatta taksit öteleme işlemlerinin bile mobilden yapılabildiği bir aşamaya geldik. Pandemide şubelerin çalışma saatlerinin daralması bankacılık faaliyetlerini etkilemedi. Mevduatlar, dijital kanallardan fiyatlandı. Bu dönemde zorluklara rağmen hiç kimse ‘ben bankacılık hizmetlerine ulaşamıyorum’ demedi. Türkiye, pandemi dönemi kısıtlamalarında hiçbir aksaklık olmadan finansal hayatına devam etti.”
Dünyada uzun süredir dijitalleşme ve teknolojinin önemi konuşulurken, herkesin, dijitalleşmenin moda bir eğilim değil, bir ihtiyaç, ayakta kalmak için hayati bir zorunluluk olduğunu salgın döneminde daha net şekilde farkına vardığını ifade eden Aran, “Bu açıdan bakıldığında, bankalar artık birer teknoloji şirketine dönüşüyor. Bankacılık sektörünün geleceğini bu dönüşüm belirleyecek.” dedi.
“Rekabet sadece bankalar arasında değil, fintech ve techfin’lerle bankalar arasında da olacak”
İş Bankası Genel Müdürü Aran, rekabetin, eski bildiğimiz sınırlar içinde birbirinden belirgin çizgilerle ayrılan tarzda olmayacağına dikkati çekti.
Bankacılıktaki rekabetin sadece bankalar arasında değil, fintech’ler ve techfin’lerle bankalar arasında da olacağını, bankacılığın sadece bankaların birbirleriyle rekabet ettiği bir alan değil, fintech’ler ve techfin’lerin de girdikleri bir alan haline gelmeye başladığını, tüm bankaların gelecek planlarını buna göre yaptıklarını belirten Aran, bu resmin birtakım fırsatlar da sunduğunu ifade etti.
Aran, dijitalleşmeyi tüm süreçlerine uyarlayan kurumların daha avantajlı hale geldiklerini vurguladı.
İş Bankasının teknoloji ve dijitalleşmedeki eğilimi görerek gereğini yapmak için çok önceden yola çıkan, bu kapsamda dijitalleşmeyi tüm süreçlerine adapte eden, Silikon Vadisi’nden Çin’e, Kıbrıs Kalkanlı’ya inovasyon merkezleri açan ve buralardan beslenen bir kurum olduğunu belirten Aran, her bir müşterinin kendisini “bankanın tek müşterisiymiş” gibi özel hissedeceği geleceğin bankacılık iş modelini, yapay zeka teknolojisini kullanarak hayata geçirmeyi ve müşteri deneyimini mükemmelleştirmeyi amaçladıklarını kaydetti.
Aran, teknoloji yatırımlarıyla müşterilerin pratiklik, hız ve kolaylık yönündeki beklentilerini kusursuz bir dijital deneyimle karşılayacak biçimde kaliteli ve özelleştirilmiş bir bankacılık hizmeti olarak sunmaya özen gösterdiklerini ifade etti.
Gelecekteki bankacılığın; ıslak imzaların atılmadığı, tüm işlemlerin tamamen dijital paralarla internet üzerinden yapıldığı, hatta bunun ötesinde bir banka sistemine girme zorunluluğunun olmadığı, hangi iş nerede yapılıyorsa o işin bir parçası olarak orada bankacılık hizmetlerinin alındığı bir biçimde olacağının altını çizen Aran, “Önümüzdeki dönemde açık bankacılık, platform bankacılığı, görünmez bankacılık, yapay zeka ile kişiselleştirilmiş bankacılık, dijital paralar ve blokzincir en çok konuşulan kavramlar olacak ve bunlar bankacılığa damgasını vuracak. İş Bankasını, tüm bu kavramların öncüsü olarak görmeye devam edeceksiniz.” dedi.
“Açık bankacılık ile bankaların tekeli kırılmış oluyor ama müşteri verisinin nasıl korunacağı en kritik nokta”
Finans sektörünü ve mevcut bankacılık iş yapış şekillerini temelden değiştirme potansiyeli bulunan açık bankacılığa ilişkin düzenlenmelerin peyderpey devreye girdiğine işaret eden Aran, veri sahipliğinin kurumlardan müşteriye geçtiği açık bankacılığın müşterilerin bankacılık hizmetlerine ilişkin deneyimini, bankaların kendi aralarındaki rekabetini ve fintech’lerle olan iş birliğini etkileyeceğini söyledi.
Aran, devamla şu değerlendirmelerde bulundu:
“Açık bankacılık denildiğinde; finansal erişimde bankaların tek aracı olmadığı, bununla ilgili lisans almış ya da bu alanda faaliyet gösteren fintech’ler ve techfin’lerin de artık müşteriye hizmet verdiği, dolayısıyla finansal erişimin bankalarla sınırlı olmadığı ve çok genişlediği bir dünya hayal etmemiz lazım. A, B, C bankalarındaki hesaplarınızı görmek için o bankaların uygulamalarına girmek zorunda değilsiniz. Bu alanda yeni kurulan bir şirket, gerekli izinleri alırsa size tüm bankalardaki hesaplarınızı gösterebiliyor ve bu hesaplarınız arasında para aktarımı yapabiliyor. Bu anlamda daha önce bankaların yaptığı işlemlerde bankaların tekeli kırılmış oluyor. Finansal erişimi yaygınlaştırması ve kolaylaştırması anlamında artı değer yaratan, müşterinin lehine olan bir kavram. Verinin sahibi olmak güzel, siz istediğiniz kuruma kullandırıyorsunuz. Örneğin, İş Bankasına talimat gönderiyorsunuz, ‘X şirkete benim verimi gösterebilir, onunla veriyi paylaşabilirsiniz’ diyorsunuz. Biz de bu müşteri talimatının müşterimizden geldiğini teyit etmek kaydıyla gereğini yapıyoruz.
Buraya kadar olan kısmı çok güzel ama aynı zamanda müşterimizin güvendiği bu kurumların veri merkezlerinin güvenlik ve olgunluk seviyeleri, veri koruma deneyimleri, vatandaşlarımızın teknoloji ve finansal okuryazarlığı, müşterilerimizin verisinin bankacılık gibi sıkı düzenlenen ve denetlenen bir sektör dışında ne ölçüde korunabileceği konularında birtakım endişeler taşıyoruz. Çünkü bankalar; yapıları gereği veriyi koruyabilme kabiliyetine, geçmişine ve kültürüne sahipken, yıllardır bu konuda en sıkı şekilde denetlenirken, yeni kurulan fintech’lerin bu seviyeye ne kadar sürede gelebileceği, vatandaşlarımızın kendi verisine ne kadar sahip çıkabileceği konusu bence açık bankacılığın en kritik noktası.”
Aran, gelecekte bankacılık sektöründe önemli rol oynayacak kavramlardan birinin de blokzincir olduğuna işaret etti.
Dijital paralar konusuna da değinen Aran, özellikle dijital paranın para politikasının etkinliğini zayıflatmaması ve güçlendirmesi için mobil penetrasyonun ve banka hesaplarının toplumda yaygınlaşmasının önemli olduğunu vurguladı.
Aran, “Henüz bankacılıkla tanışmamış kesimler ya da mobil iletişimi olmayan kesimlerin dijital parayla harcama yapması çok kolay değil. Dijital paraya geçmek, dijital parada etkin olmak istiyorsak herkese bir banka hesabı açılması, herkesin bir mobil erişimi olması gerekecek. Bankacılık sektörünün kapsayıcılığının da artması gerekecek. Bu alanda bizi öncü olarak göreceksiniz.” şeklinde konuştu.
“Kripto paraya yatırılan birikimin bir gecede kaybedilmesi, yarılanması riski var”
Hakan Aran, dijital para ve kripto para konusunun birbirine karışmaması gerektiğini söyledi.
Blokzincir teknolojisi ve dijital paraların, geleceğin teknolojileri olduğunu, reform paketindeki dijital para konusunun kripto paradan çok farklı olduğunu daha önce ifade ettiğini aktaran Aran, şunları kaydetti:
“Merkez bankalarının çıkardığı dijital paralar, itibari paraların dijital versiyonudur. Oysa kripto paralar konusu; henüz ülkemiz dahil dünyanın pek çok ülkesinde düzenlemesi yapılmamış ya da kısmi yasaklama yönünde yapılmış, teknoloji, siber hırsızlık, fiyat oynaklığı, dolandırıcılık ve düzenleme açısından çok büyük riskler barındıran, aracılık yapan şirketleri seçerken dikkatli ve temkinli olunması gereken, henüz piyasa yapıcılığı olmayan riskli bir alandır. Bu alandaki servet çok az sayıda adreste toplanmış durumdadır. Ciddi bir yoğunlaşma vardır. Aracılık eden kuruluşların ise bir kısmı şeffaf, sahipliği, finansal gücü ve son durumu bilinen kuruluşlar değildir. Bunları anlatmaya çalışmış ve kripto paraya yatırım yapmış olanlar tarafından eleştirilmiştim. Bugün yaşanan fiyat düşüşleri, faaliyetine bir gecede son veren kripto para borsası ve vatandaşın parasını alarak bir gecede buharlaşan kripto para şirketi; kripto paralar için ‘yasal güvenceden yoksun kumardan farksız bir alandır’ derken ne demek istediğimi üzücü bir şekilde gösteriyor. Yasal düzenleme yapılana ve piyasa yapıcılığı kavramı gelene kadar vatandaşımızın tüm hayatı boyunca uğraşarak, zorluklarla oluşturduğu ve kripto paraya yatırdığı birikimin bir gecede kaybedilmesi, yarılanması riski vardır. Bir para veya menkul kıymet olmadığından yasal düzenlemesi yapılanlara göre çok yüksek riskli bir dijital varlıktır. Ülkemizde geçen hafta yapılan düzenleme sonrası Türkiye sınırları içinde bir ödeme aracı da değildir. Arkasında bizleri büyüleyen dağıtık blokzincir teknolojisi, lütfen gözlerimizi kamaştırıp kripto paralar konusundaki bu eksiklikleri ve riskleri görmemize engel olmasın.”
“İş Bankası müşterisi olmayan hiçbir vatandaşımız kalmasın istiyoruz”
İş Bankası Genel Müdürü Aran, 1 Mayıs’ta başlayacak uzaktan müşteri edinimi ile ilgili de bu alanı çok sıra dışı bir şekilde kullanacaklarını belirterek, “Finansal kapsayıcılığı sağlamak anlamında, ülkemizde İş Bankası müşterisi olmayan hiçbir vatandaşımız kalmasın istiyoruz. 1 Mayıs tarihini sabırsızlıkla bekliyoruz. Tüm hazırlıklarımızı kusursuz bir müşteri deneyimi için yaptık. Müşterilerimiz evindeyse evinde, iş yerindeyse iş yerinde, her neredeyse bulundukları yerden İş Bankasını aradıkları anda cep telefonlarından bir banka hesabı açabilsinler, müşterisi olabilsinler istiyoruz.” şeklinde konuştu.
İş Bankasının salgın öncesinde ayda 100 bin müşteri edindiğini ancak salgınla beraber bu sayının 50-60 bine indiğini aktaran Aran, şöyle devam etti:
“1 Mayıs’ı sabırsızlıkla beklememizin nedeni, öncelikle yeni müşteri edinimi hızımızın yeniden pandemi öncesi döneme çıkacak olması. Hatta pandemi döneminde müşterimiz olamayan müşterileri de dikkate aldığımızda bunun eski sayılarımızı artırıcı bir etki yaparak aylık 150 bin seviyelerine geleceğimizi öngörüyoruz.”
Tüm bankaların evinde ya da iş yerinde olan bir kişinin banka müşterisi olması için eşit mesafede olduğunu ifade eden Aran, bu alanda birinci banka olmayı hedeflediklerini, tüm hazırlıkları buna göre yaptıklarını ve tüm süreçlerini buna göre tasarladıklarını anlattı.
Bu konuda genel müdürlükte, sadece uzaktan müşteri olmak isteyenlerin hesabını açtıkları, sadece onlara hizmet veren bir ekiple adına “diyalog şubesi” dedikleri özel bir dijital ihtisas şubesi kurduklarını belirten Aran, “Dijitaldeki bu deneyim, çağrı merkezi deneyimine indirgenen bir şey değil, fiziksel olarak şubedeki hizmet konforu seviyesine yükselten bir deneyim olacak. O nedenle bu alanda iddialıyız.” dedi.
“Yapay zekayı çalışanlarımızın yerine değil, yanına konumlandırıyoruz”
Yapay zekanın da İş Bankasının öncülük ettiği alanlardan biri olduğunu, esasında Banka’nın, teknoloji ve dijitalleşmede pek çok alanda öncü konumda bulunduğunu vurgulayan Aran, yapay zeka strateji ve yol haritası belgesi hazırladıklarını, Banka’nın tüm süreçlerine, hizmetlerine ve ürünlerine yapay zekayı yedirdiklerini söyledi.
Aran, yapay zekayı çalışanların yerine değil, yanına konumlandırdıklarını belirterek, “‘Teknolojiyi kadro tasarrufu için değil, çalışanlarımızın yetkinliklerini geliştirmek, onları güçlendirmek, bankacılığı zenginleştirmek için kullanacağız’ dedik ve o şekilde de kullanıyoruz. Bu yönüyle ayrıştığımızı, çalışanlarımızı geleceğe hazırlama konusunda öncü olduğumuzu düşünüyorum.” dedi.
Dijitalleşmede geleceğin sadece bu alanlarla sınırlı olmadığını, yakın zamanda İş Portföy’ün yatırımcılara “İş Portföy Elektrikli Araçlar Fonu”nu sunduğunu, ay sonunda “İş Portföy Blockchain Teknolojileri Karma Fon”, mayıs ayı başında “İş Portföy Dijital Oyun Sektörü Karma Fon” ve son olarak da mayıs ayı sonunda “Siber Güvenlik Teknolojileri ve Yarı İletken Teknolojileri Fonu”nun sunulacağını bildiren Aran, bu tür yenilikçi yatırım araçları konusunda da Banka’nın öncülüğünün devam edeceğini aktardı.
“Türkiye, dijital bankacılıkta dünyada ilk 3’e girebilecek ülkelerden biri”
Hakan Aran, Türkiye’de 76 milyon kredi kartı bulunduğunu, yıllık 3,7 milyar adet kredi kartı işlemi yapıldığını ve 142,5 milyar dolarlık işlem hacmi yaratıldığını belirterek, bu rakamlarla ABD, Çin, Japonya, Güney Kore, Kanada ve Brezilya’nın ardından dünyada 7. sırada yer alan Türkiye’nin, İngiltere’nin önünde bulunmasının önemli olduğunu vurguladı.
Aran, “Bankacılık alanındaki dijitalleşmede özellikle ABD ve Çin ile rekabet edebilecek düzeyde, Avrupa’nın ise kesinlikle önünde bir Türkiye var. Bu alanda kendimizi hiç hafife almayalım. Türkiye’nin dijital bankacılık alanında dünyada ilk 3’e girebilecek ülkelerden olduğunu düşünüyorum.” diye konuştu.
Dijital kanalların 7/24 kesintisiz hizmet verme sürelerinin Türkiye’de yüzde 99,95 olduğunu aktaran Aran, dünya genelinde ise bu oranın yüzde 98 seviyesinde bulunduğunu, dolayısıyla servislere erişimde Türkiye’nin önde olduğunu vurguladı.
Aran, salgının dünya ekonomisinde 2020 yılında yüzde 3’ün üzerinde bir daralmaya neden olduğunu, bu yılın başında yapılan öngörülerin nisan ayında olumlu yönde revize edildiğini hatırlattı.
IMF’nin 6 Nisan’da yayınladığı “Dünya Ekonomik Görünüm Raporu”nda dünya ekonomisinin yüzde 6 büyüyeceğinin öngörüldüğünü anımsatan Aran, “Dolayısıyla yüzde 3 küçülen bir yılın arkasından yüzde 6’lık büyüme öngörüsü, 2021’de umutlu olmamızı sağlayan bir husus.” dedi.
2021 yılında aşılama çalışmalarına rağmen hala salgının seyrine yönelik belirsizliklerin küresel ekonomi açısından temel risk unsuru olmaya devam ettiğini vurgulayan Aran, sektörler arasındaki ayrışmanın devam edeceğini, hizmet sektörünün de salgın kaynaklı endişelerle bir süre daha baskı altında kalabileceğini söyledi.
“Fiili imkansızlıklar yaratıcı olmaya, ezber bozmaya yarar”
Bu yılın en büyük zorluğunun petrol, gıda ve emtia fiyatlarındaki artış, teslimat sürelerindeki gecikme ve aksayan tedarik zinciri olduğuna dikkati çeken Aran, şöyle devam etti:
“Küresel ölçekte ara malının ya da üretim için gerekli temel girdinin alınamadığı, bunların 3 ay veya 6 ay geciktiği, stokların tükendiği bir dönemde bunlardan etkilenmemek çok kolay değil. Bir de ABD’de ekonomik aktivitede gözlenen güçlü toparlanma eğilimi paralelinde Fed’in para politikasını beklenenden daha önce sıkılaştırmaya başlayabileceğine ilişkin beklentiler uluslararası sermaye akımlarını etkilemek suretiyle bizim gibi gelişmekte olan ve finansmana ihtiyacı bulunan ülkeler için de ayrı bir zorluk yaratıyor. Biz iç tasarrufların yetmemesi nedeniyle büyümek için yabancı sermaye çekmek durumunda olan bir ülkeyiz. Bunun yönü değişince yönetmemiz zorlaşıyor. Pandemi koşullarında ihracat gelirimiz artıyor ama beraberinde ithalat rakamlarımız beklediğimiz kadar düşmüyor, turizm geliri de elde edemiyoruz. Yüksek enflasyonla bunlar birleştiğinde her alanda meslek erbaplığının gerekeceği özel ve zor bir 2021 yılı yaşıyoruz. Bunların üstesinden nasıl geleceğiz? Zorluklar ve fiili imkansızlıklar, geciken teslimatlar, kıtlığı çekilen mallar daha yaratıcı olmaya, bir daha düşünmeye, ezber bozmaya yarar, yeni çözümler üretmeye teşvik eder. ‘Benim buna ne kadar ihtiyacım var? Bunsuz yapabilir miyim ya da bunu nasıl ikame ederim’ diye yeni ürün ve hizmetler yaratılabilir. Böyle bir durumda vazgeçilmez gördüğümüz pek çok ürünün yenisini piyasaya sürmek mümkün olabilir. Üreticinin yaşadığımız sorunlara biraz bu gözle bakması durumunda birçok yeni iş alanı, yeni ürünler ve yeni çözümler görebiliriz. Bu, ciddi bir dönüşüm başlatır ve parasal genişlemeyle birleştiğinde ekonominin itici gücü bu yenilikçi dönüşüm olabilir diye düşünüyorum.”
“Temel sorunlar; yüksek enflasyon, büyüme, düşük istihdam ve cari açığın finansmanı”
Hakan Aran, Türkiye’nin temel sorunlarının; yüksek enflasyon, potansiyelinin altında büyüme, düşük istihdam ve cari açığın finansmanı olduğuna dikkati çekerek, küresel ölçekte enflasyonist etkilerin devam ettiği, emtia fiyatlarının yükseliş eğiliminde olduğu bu konjonktürde orta vadede nasıl sürdürülebilir büyüme ortamı yaratılabileceği, diğer bir ifadeyle, fiyat istikrarının ve finansal istikrarın nasıl sağlanacağı, ekonomideki mevcut kırılganlıklara odaklanırken büyüme dinamiklerinin nasıl etkileneceği konusunun en büyük açmaz olduğunu söyledi.
Aran, mart ayı itibarıyla Tüketici Fiyat Endeksi’ndeki artışın yüzde 16,2 olduğunu ve döviz kurundaki dalgalanmaların enflasyona geçişkenlik etkisiyle fiyat istikrarı açısından hala önemli bir risk unsuru olmaya devam ettiğini kaydetti.
Başta enerji olmak üzere emtia fiyatlarındaki artışlar ve TL’deki değer kayıplarının öncelikle maliyet kanalı üzerinden üretici fiyatlarını arttırdığını belirten Aran, mart ayı itibarıyla Üretici Fiyat Endeksi’nde de yüzde 31,2’ye ulaşan bir artış görüldüğünü anımsattı. Üretici fiyatlarındaki bu yüksek oranlı artışın uygun talep koşullarında tüketici fiyatlarına da yansıma riski olduğuna işaret eden Aran, “Talep bu kadar canlıyken, bir de ‘büyüyeceğiz’ dediğimizde enflasyonun nerelere varacağı konusu kritik. Bu nedenle ilk ve öncelikli sorunumuz yüksek enflasyon.” diye konuştu.
“Borç ödemede sorun görmüyoruz”
İş Bankası Genel Müdürü Aran, diğer önemli sorunun ise büyümek için gerekli olan dış kaynağın temini ve cari açığın nasıl finanse edileceği konusu olduğunu vurguladı.
Şubat ayı itibarıyla 12 aylık kümülatif verilerle cari açığın 37,8 milyar dolar olduğunu belirten Aran, şöyle devam etti:
“Bizim finanse etmemiz gereken 37,8 milyar dolarlık bir cari açığımız var. İçeride bunu finanse edebilecek böyle bir birikimimiz var mı? Tüm borçlarımızı çevirsek dahi cari açığın finansmanını sağlayamadığımızda düşündüğümüz kadar büyüyemiyoruz. Büyümek için dışarıdan ilave sermaye akımına ihtiyacımız var. Bu giriş olmazsa ne olur? Düşündüğümüz kadar büyüyemeyiz. O zaman büyüme ve istihdam da sorunlarımız arasına katılır. Normalde yüzde 5, belki yüzde 6 büyüyebiliriz ama daha fazla büyümemizdeki en büyük engel, cari açığın finansmanı olacak. O nedenle biz Banka olarak 2021’de ülke ekonomisi için yüzde 3,5’lik büyüme öngörüyoruz. Cari açığımızı finanse edecek dış kaynak bulabilir, ülkemize daha fazla sermaye akımı çekebilirsek yüzde 3,5’in üzerinde bir büyüme gerçekleşebilir ama o zaman da enflasyon hedefini tutturmakta, enflasyonu indirmekte zorlanabiliriz. Dolayısıyla birbiriyle etkileşim içerisinde olan gerçekten hassas dengeler söz konusu.”
Türkiye’nin 190,3 milyar dolar düzeyindeki kısa vadeli döviz yükümlülüklerinin maliyetine katlanmak kaydıyla çevrilebileceğini ifade eden Aran, “Ülke risk primimiz yükseldiği için daha yüksek faiz oranlarıyla da olsa her kurum borcunu çevirebilir durumda. Dolayısıyla biz ödemeler dengesi konusunda, borç çevirme ve borç ödemede sorun görmüyoruz.” dedi.
“Kararlı duruş, beklentiyi bugün değiştirir”
Hakan Aran, bu açmazın nasıl aşılacağına dair de şunları söyledi:
“Benim öncelikle önerim şu olur; ekonomide öngörülebilirliğe ihtiyacımız var, süratle bunu sağlamamız lazım. Çünkü ekonomide birtakım parasal aktarım mekanizmaları vardır ve aldığınız aksiyonların sonuçlarını hemen göremezsiniz. Merkez Bankası bir faiz kararı alır, bunun enflasyona etkisini belki 4 ay sonra görürsünüz, büyümeye etkisini belki 6 ay sonra görürsünüz, istihdama etkisini belki 9 ay sonra görürsünüz. Ekonominin, fabrikanın, işletmenin yönetiminde alınan kararlar doğru bile olsa o kararların sonuçları, birtakım gecikmelerle ve parasal aktarım mekanizmalarının devreye girmesiyle birlikte zincirleme etkilerle ortaya çıkar. Çok hızlı sonuç beklemek, o sonuç gelmezse yanlış yaptığımızı düşünmek ayrı bir yanlışa götürebilir. O nedenle sabırlı olmak, bu alanda istikrarlı bir duruş ve öngörülebilirliği sağlamak çok önemli. Çünkü kararlı duruş, bugünün sonuçlarını hemen değiştirmez ama beklentiyi bugün değiştirir ve insanlar 4 ay sonra enflasyonun düşeceğini, 6 ay sonra istihdamın artacağını, Türkiye’nin daha fazla büyüyeceğini beklemeye başladıkları anda aslında siz bugünden sonuç almaya başlamış olursunuz. O nedenle beklentilerin pozitife dönmesi çok önemli. Ben buna inanıyorum. Ülke olarak böyle adımlar atarsak bu, çözümün de başlangıcı olacaktır. Bir yerden başlamak istiyorsak öngörülebilirliğe odaklanmanın doğru bir yer olacağını düşünüyorum.”
Türkiye’yi diğer ülkelerden olumlu ayrıştıran unsurlara da değinen Aran, Türkiye’nin kamu maliyesi göstergelerinin, her türlü bozulmaya rağmen hala dünyadaki benzerlerinden daha iyi durumda olduğunu vurguladı. Yüzde 3,4 seviyesindeki bütçe açığının GSYH’ye oranının ülkenin olumlu ayrıştığı önemli noktalardan olduğuna işaret eden Aran, bunun, diğer göstergelerdeki bozulmalara rağmen yönetilebilir bir seviye olduğunu ve Türkiye’nin sorunlarını düzeltebilecek kapasitesinin bulunduğunu gösterdiğini kaydetti.
“El birliği ile fırtınalı dönemi aşmalıyız”
“Türkiye’nin kaybettiği bir yerde kazanan olmaz” diyen Aran, devamla şu değerlendirmelerde bulundu:
“Hepimiz aynı gemideyiz. El birliği ile bu fırtınalı dönemi aşmalıyız. Ülkemize sahip çıkmak istiyorsak ekonomimizdeki kırılganlık unsurlarına odaklanmalı ve ihtiyaç duyulan politikalarda belirsizliklere mahal vermeyerek güven ortamını tesis etmeliyiz diye düşünüyorum. Çünkü para politikasının etkinliğini, alınacak kararların enflasyon, büyüme, istihdam üzerinde etkili olmasını ancak bu şekilde sağlayabiliriz. Ülkeye sahip çıkmak istiyorsak gerekli güven ortamını tesis edelim ki düşündüğümüz mekanizmalar çalışsın. Yoksa yıllar gelir geçer ama biz o makus kaderimizi değiştiremeyiz. O yüzden ekonomide serbest piyasa dinamiklerine güvenmemiz, onun çalışmasına fırsat vermemiz ve öngörülebilirliği sabırla tesis etmemiz bence sorunları çözmek için yeter. Ben pek çok şeyin kendiliğinden yoluna girebileceğini, bizi ayrıştıran faktörlerle yapacağımız birkaç hamle ile pek çok şeyin kendiliğinden yola girmesinin zor olmayacağına inanıyorum.”
“Yay gibi gerilmiş, ok gibi fırlamaya hazır sektörler var”
Hakan Aran, Türkiye’deki bütün oyuncuların kırılganlıkları başarılı bir şekilde yönetme becerisi ve kriz deneyimi bulunduğunu ifade ederek, “Biz böyle krizleri çok gördük, geçirdik, bu tür kırılganlıkları yönetme becerisine sahibiz. Kısa dönemli olumsuzluklardan sıyrılsak, ileriye baksak reel sektörde müthiş bir dinamizm var. 2018’den bu yana kur atağı, deprem, sel derken tam düzeleceğiz diye düşündüğümüz sırada pandemi ile karşılaştık. Ertelenmiş, harcamaya dönmek için bekleyen talep var. Bu dönemde yay gibi gerilmiş, ok gibi fırlamaya hazır bir potansiyel barındıran sektörler var.” şeklinde konuştu.
Asya ile Avrupa’yı birbirine bağlayan Türkiye’nin, önemli bir “hub” olduğunu ve ticarette çok önemli bir lokasyonda yer aldığını vurgulayan Aran, ülkenin dinamik nüfusu, gelişmiş altyapısı, finansal altyapısı ve stratejik önemdeki coğrafi konumunun insan kaynağı zenginliği ile birleştirildiğinde ülkeyi pozitif yönde ayrıştıracak özellikler olduğunu sözlerine ekledi.
(AA)