Ekrem Hayri Peker’in son kitabı okurlarıyla buluştu
Yazar Ekrem Hayri Peker’in “Anadolu’dan Semerkant’a Semerkant’tan Anadolu’ya” kitabı okurlarıyla buluştu.
“Emirsultan-Heykel Arasında Nostaljik Bir Gezinti”, “Altıparmak-Muradiye-Çekirge Arasında Nostaljik Bir Gezinti, “Keşiş Dağındaki Zeus” ve “Bursa’da Sinema” adlı eserlere imzasını atan başarılı yazar Ekrem Hayri Peker’in son kitabı “Anadolu’dan Semerkant’a Semerkant’tan Anadolu’ya” piyasaya sürüldü.
Peker, kitabı hakkında şu ifadeleri kullandı:
“Anadolu’dan Semerkant’a Semerkant’tan Anadolu’ya kitabım yayınlandı.
Bu çalışmam da çok sevdiğim Özbekistan’ı size tanıtmak istedim. 2005-2008 yılları arasında Özbekistan’da yaşadım. 2013 yılı Kasım ayında tekrar gittim ve gezdim.
Bu kitabı “Niye yazdın?” diye soranlara, “Âşık olduğum için” diye cevap verdim. Evet, ilk görüşte vuruldum Özbekistan’a.
Özbekistan, bana köyümü, kasabamı, kısacası Anadolu’yu hatırlattı. Aynı sadeliği, aynı sıcaklığı buldum. Yeri geldi çocukluğuma, yeri geldi gençliğime döndüm. Bazı arkadaşlarımı rahatsız eden konforsuz ortamlar beni hiç rahatsız etmedi.
Daha Özbekistan’a gelmeden bu ülkenin tarihini ve edebiyatını biliyordum. Emir Timur’u, Şahruh’u astronomi bilgini hükümdar Uluğbey’i, edebiyatçı hükümdar Hüseyin Baykara’yı, Özbek Devleti’ni kuran Osman Han’ı, onların soyundan gelenlerin yönettiği Buhara ve Hokant hanlıklarının tarihini okumuştum. Ünlü şairleri Ali Şir Nevai’yi biliyordum.
Özbekçe konuşmayı çabucak öğrendim. 1960’lı yılların Türkçesine çok yakındı. TV’ler kurduğumuz fabrikayı tanıtmak için benimle röportaj yaptığında tercümana gerek kalmıyordu. Bu topraklardan Anadolu’ya kurulan tarihi ve kültürel köprü görmenin hazzını yaşadım. Gezerken Bursa’daki Keles’i, Uludağ’ın eteklerindeki Çongara’nın izlerini gördüm. Tarihin tozlu sayfaları arasında Anadolu ve Bursa’ya Buhara’dan, Semerkant’tan gelenleri aradım. Çoğunu buldum. Semerkant’ı defalarca gezdim. Ragastan Meydanı’ndaki medreselerin süslemelerini hayranlıkla seyrettim. O muhteşem yapılardaki süslemeler sanki yerde yapılmış sonra yapıştırılmıştı. Diğer muhteşem yapıları defalarca dolaştım.
Buhara şehrinde Leb-i Derya adında büyük havuzun yanında eşeğine binmiş Nasrettin Hoca’yla karşılaşmak büyük sürprizdi. Enver Paşa’nın, Kuşçubaşı Hacı Sami Bey’in gezdiği yollarda “belki onlardan bir iz bulurum” ümidiyle dolaştım. Ne çok Enver ismi taşıyana rastladım bilseniz?
Cumhuriyetçilerin devirdiği son Buhara Hanı Âlim Han’ın yazlık sarayının koridorlarında da dolaştım. Eski haşmetli günlerini hatırladım.
Taşkent’te opera ve baleye olan açlığımı doyasıya giderdim. Birbirinden muhteşem operalar, baleler. Çaykovski’nin Kuğu Gölü, Fındıkkıran ve Haçaturyan’ın Spartaküs Balesi’ni Faust Operası’nı unutamam.
Bursa’daki müzelerde gördüğüm tepelikler, kemerler, süs eşyalarını oradaki müzelerde de gördüm. Kandinski’nin o muhteşem tablolarını görmek ayrı bir güzellikti. Sevdim; Taşkent’i, Semerkant’ı, Buhara’yı, Fergana’yı, Hokant’i, Çırçık’ı.
Emir Timur’un kendi adını taşıyan parkta bulunan heykelinin önünde fotoğraf çektirdim. Sanki yeni bir sefere hazırlanmışçasına zırhına bürünmüş, ileri atılmak isteyen atını zor zaptediyordu. Harmaniyesi rüzgârda uçuşurken eliyle ileriyi gösteriyordu.
2005 ve 2008 yılları arasında yaşadıklarımı, gözlemlerimi, Anadolu’yla ve Osmanlı’yla olan bağlarını, kentlerini, yaşamlarını mektup biçiminde yazdım. Sizlere tanıtmak, sevdirmek istedim.
Taşkent’e dünyanın dokuzuncu TV kulesinden baktım. Size sevdiğim Özbekistan’ı yazdım. Özbekistan’ı mektuplarımla tanıtmak istedim.
Kitabımın, Özbekistan’a yatırım yapmak isteyen iş adamları, tarih meraklıları ve bölgeye gitmek isteyenler için faydalı olacağına inanıyorum.”