ABD ‘soykırım’ demiş, çok da tın!
ABD Başkanı Joe Biden, 24 Nisan’da 1915 olaylarının yıldönümüyle ilgili yaptığı açıklamada, “soykırım” ifadesini kullandı, kıyamet kopmadı.
ABD, Yunanistan ve Fransa başta olmak üzere bir çok ülke, her 24 Nisan’da Ermeni soykırım meselesini gündeme getirirler; birkaç gün tartışması devam eder, sonra unutulur. Geçmişte bu konuda Yunanistan, Ermeni ASALA örgütünü her alanda desteklemiş, çok sayıda Türk diplomatımız şehit edilmiştir.
İddia edilen Ermeni soykırım meselesinin aslını anlatan belgeler açıklandı ama batının bilinçaltındaki Türk düşmanlığı devam ettiği sürece ne yaparsak yapalım inanmayacaklardır soykırım olmadığına.
İşin aslı…
Osmanlı İmparatorluğunun I. Dünya Savaşı döneminde İstanbul’daki Ermeni kanaat önderlerini 24 Nisan 1915 Pazar günü tutuklaması ve tehcir edilmesiyle süreç başlar.
Tehcir Kanunu;
Tehcir Kanunu veya resmî adıyla Sevk ve İskân Kanunu, 27 Mayıs 1915’te Osmanlı hükümeti tarafından I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı ordusu ile karşı karşıya gelebilecek iç unsurların savaş bölgelerinden uzak yerlere devlet eliyle gönderilmesi için çıkarılan göç kanunudur.
Osmanlı İmparatorluğu neden böyle bir karar almıştır?
1915 öncesinde Balkanlar ve Anadolu’da azınlıkların isyanları başlamıştı. Hatta II. Abdülhamit’e suikast girişiminde dahi bulunulmuştu.
13 Temmuz 1878 yılında Osmanlı İmparatorluğu, Rus İmparatorluğu, Büyük Britanya, Alman İmparatorluğu, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, İtalya Krallığı ve Fransa arasında Berlin’de barış antlaşması imzalandı.
Bu antlaşmadan Ermeniler özeklik beklerken, Vilayat-ı Sitte denilen Doğu Anadolu’daki illerde başta Muş ve Manastır vilayeti olmak üzere Ermeniler lehine ıslahat yapılacaktı.
Fakat o dönem Devlet-i Aliye’nin yasaları gereği Ermenilerin nüfusları yetmediği için ayrı bir beylik kuramadılar ama Ermeni azınlık Anadolu ve Balkanlar’da devlet kurma hayalinden hiç vazgeçmediler, II. Abdülhamit ise uluslararası Ermeni taleplerini devamlı reddetti.
Berlin antlaşmasında istediğini alamayan Ermeniler, Taşnak ve Hınçak örgütlerini kurarak terör eylemlerine başladılar ve elliye yakın isyan çıkardılar. 1895 yılında Muş, Bingöl, Bitlis ve Gümüşhane başta olmak üzere yirmi beş farklı bölgede aynı anda isyan çıkartılmıştır. Kumkapı olayları, Osmanlı Bankası baskınının ardından Yıldız sarayında bulunan padişah II. Abdülhamit’e bombalı suikast girişiminde bulunurlar.
Telat Paşa’nın hazırladığı tehcir kanununda;
Tehcire tabi tutulan kimselerin imhasının söz konusu olmadığı, sevkiyat esnasında emniyetlerinin sağlanması ve iaşelerine ait her türlü tedbirin, muhacirin tahsisatından sarfiyat yapılarak alınması.
Tehcirin gayesinin hükümet aleyhine faaliyetlerde bulunmalarını engellemeye ve bir Ermenistan Hükümeti teşkili hakkındaki hedeflerini gerçekleştirmelerine mani olmaya matuf olduğu, yerlerinde kalan Ermenilerin bundan sonra yerlerinden çıkarılmayacağı, asker aileleriyle ihtiyaç nispetinde sanatkâr, Protestan ve Katolik Ermenilerin sevk edilmeyeceği.
Ermeni kafilelerine saldırıda bulunanlar veya bunlara önayak olan jandarma ve memurlar hakkında şiddetli kanunî tedbir alınacağı ve bu gibilerin derhal azledilerek Divan-ı Harbe teslim edileceği; bu gibi olayların tekrarından vilâyet ve sancakların sorumlu tutulacağı hususları yetkililer tarafından ilgililere sıklıkla hatırlatılmıştır.
Günümüze dönecek olursak; ABD, Ermeni soykırımını kabul ediyormuş; etsinler, etmeseler ne olacak?
ABD, Türkiye ilişkileri bozulurmuş, hiç de bozulmaz. ABD eğer egemen devlet olmak istiyorsa -zaten olmak zorunda- yoksa dağılması kaçınılmaz. Avrupa Asya arasında denge merkezi Türkiye’ye ihtiyacı var, Yunanistan gibi zaafları olan bir ülkeye güvenemez tam olarak. ABD’nin Türkiye’yi gözden çıkarması Ortadoğu, Asya, İran ve Rusya’dan vazgeçmesi demektir.
Türkiye olmasın, ABD bu bölgede uçaklarını dahi uçuramaz. Türkiye’nin elindeki koz daha güçlü ama yağ varsa, un ve şeker varsa usta da olmak zorunda.