Anadolu16.com

Bana Bi’ 45’lik

07.05.2022
A+
A-

Bu çağ, koca bir hüzne seyirci kalmanın utancından başka bir şey değil.

Eskilerin ‘mahbub’ dediğine şimdikiler ‘kanka’ diyor. Eskilerin ‘sevda’ dediğine şimdikiler ‘ilişki’ diyor. Eskilerin ‘yar’ dediğine şimdikiler ‘manita’ diyor. Eskilerin ‘naz’ dediğine şimdikiler ‘trip’ diyor. Eskiler bakmaya kıyamazken şimdikiler canına kıyıyor.

Eski aşklar bitmiş yani. Hani şu, insanın ayaklarına suda yürüme ve yerden yükselme kudreti bahşeden, gözlerinin rengini değiştiren, ellerine çiçek ismi verdiren aşk. Kalbi büyüten, olgunlaştıran, tatlandıran…

Aşk deyince; kulağa hiç acısı olmaz, hep şarkısı olur gibi gelen. Aşkın dansı olur, uykusu olur, vuslatı olur, hasreti bile güzel olur gibi gelen.

Aşkın kulaktaki tınısı, kalpteki yankısı hep hoş kokularla değermiş o zamanlar burnuna insanın. Aslında bu iksirin altında, zehri bal eyleyen bir tesir yatıyor kanımca. Süründüren acısını, başkasıyla tadacağın baş döndürücü mutluluklara yeğlediğin, ağrısına sızısına sadık olduğun, yokluğundan gocunmadığınmış. Hülasa hasretinin komando çakısı gibi dikiş tutmaz yaralar açtığı, vuslatına muhtaç olunmayanmış. Kimi zaman unutulan fakat ne vakit hatıra düşse insanı zamandan ve mekandan, akıldan ve mantıktan, sabırdan ve dik durmaktan alıkoyanmış.

Aşkın seneleri varmış. Eskiymiş. Eskirmiş. Eskitirmiş.

Aşkının senelere, çok gecelere, çok gündüzlere ihtiyacı varmış . Hayret etmekten bitap düştüğüm, tükendiğim kalb-i asalak’lar bu aşkın idrakinde sonsuz güçlük çekeceklerdir.

İşte bu eskiler, hepimizin hatırlayınca yüzünde yeis oluşturan ölümler bütünü. Saatini hiç bilmediğimiz bir zamandan geçiyoruz hepimiz.

Tuzu kuru olanın ötekinin halinden anlamadığı, hemen yanındaki kişinin senin ne durumda olduğunu görmediği, görse de kendini düşünmekten zaman ayırıp ilgilenmediği bi’ çağı yaşıyoruz.

Her birimiz bi önceki seneyi özlüyoruz. Bundan bi öncekini. Seneye de mesela bu seneyi özleyeceğiz. Tazeliğini yitiren her şeyin kuyruğu olma durumu söz konusu.

Dünya zaten bi garip. Üzerinde hiç bir şey yolunda gitmiyor. Umrunda değil milyonlarca yıldır dönüp duruyor. Yahu kardeşim bi dur. Tanrı tarafından taşımakla görevlendirildiğin bu şizofrenik insanlık var ya, çürüyor. Üzerinden roket fırlatıp seni terk ediyoruz, başka gezegen arıyoruz yaşamak için ama yanı başımızda yanan komşumuza gitmek zor geliyor en sağlam kemiğimize.

Mürekkebi bitmiş daktilo gibiyiz her birimiz. Hiç birimizin cüzdanında sevdiği kişinin fotoğrafı yok, mesela hiç birimiz mektup pulunun tadını bilmiyoruz ya da hiç birimiz tebrik kartı atmıyoruz kimseye, hiç birimiz postanede mektup göndermek için sıra beklemiyoruz artık, çünkü artık postanelerde mektup sırası olmuyor. Zaten yakında postaneyi de kaldırırlar, kuryeler alır yerini. Mesela temiz nevresimlerimiz artık naftalin değil parfümlü yumuşatıcı kokuyor. Marketten bir yoğurt alıyorsun, ömrü bir ay. Eskiden üç güne ekşiyen yoğurt artık bir ay mevsimlik çiçek gibi tazeliğini koruyor. Bir ayın sonunda da ekşimiyor direkt bozuluyor, hal böyle olunca ekşimiş yoğurttan ayran bile yapılamıyor artık. Ayranların bile eski tadı yok yani. Radyolarda kadife sesli sanatçılar yok artık, siyah beyaz kenarı zikzaklı fotoğraflar yok. Komşunun çiçeğini sulayan teyzeler yok, çünkü komşu yok. Jilet gibi delikanlıların gömleklerinin ceplerinde karanfil yok artık. Bırakın karanfilin yokluğunu karanfilin biçimini bile bilmiyoruz. Biraz sevilip çokça unutuluyoruz artık. Anacım, gencecik kızların çeyizlerinden kaneviçeler kalktı. Aniden çeyizlere bile en yeni tabirle bi ‘güncelleme’ geldi. Kar bile doğru düzgün yağmıyor artık. Yağmur desen yarısı radyasyon zaten. Güneş ‘D’ vitamini vermiyor, mübarek direkt kavuruyor.

Parfüm değil, naftalin kokmak istiyordum ben. Her ay düzenli para yatırıp farklı farklı istediğim şarkıları dinlemek değil de kasetçiden bi kere para verip sürekli aynı şarkıları dinlemek isterdim. Erdoğan’ın Putin ile yaptığı görüşmenin sonuçlarını Twitter’dan değil de gazeteden okumak isterdim ben. Dijital baskılı kumaşlardan değil de eski un çuvallarından minder dikmek istiyorum hala evime. Ankara’nın o ayazında bilmem kaç para verdiğim yarısı polyester kazağımı değil de elimle iki haftada ördüğüm yün kazağımı giymek isterdim. Bir hafta boyunca gözüm pencerede postacı ağabeyi beklemek istiyorum mektubumu getirsin diye. Gece 12.00’den sonra elektrik gitsin mesela. Gaz lambasında kitap okuyalım tatlı tatlı. N’olmuş yani?

Bana bi 45’lik lütfen. Plak ya da tabanca…

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
4 Şubat 2023
3 Eylül 2021
28 Temmuz 2021
27 Nisan 2022
9 Kasım 2022
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.