Bir tripod, bir kamera gerçekten yetti mi?

Bir tripod, bir kamera gerçeklerin gün yüzüne çıkması için yeterli olur mu?

Bizim ülkemizde olmaz… Hatta tek bir fotoğraf karesi devlet ricalini yerini daha da sağlamlaştırabilir.

2 Mayıs 2021 tarihinden itibaren youtube kanalından yayımladığı vidolarla izlenme rekoru kıran, iddia edildiğine göre Organize Suç Örgütü Lideri Sedat Peker’in açıklamalarının aslında geçmişte muhalif basında yer aldığında gazeteciler tutuklandı, dışarıda kalanlar ise hainlikle suçlanmıştı.

İktidarların en büyük hatalarından birisi basında yandaş yaratmaktır. Oysa basın ne kadar güçlü ve özgür olursa iktidar da bir o kadar güçlü olacaktır.

85 milyonluk nüfusa, 2 bin yıllık devlet geleneğine sahip bir ülke yasadışı işler yaptığı iddia edilen biri tarafından temellerinden sarsılıyor. Mukaddes bildiğimiz tüm değerlerin kalkan edilip genel ahlakın yerle bir edildiğine ve adaletten kaçanların dahi adalet istediği günlere şahitlik ediyoruz.

Türkiye’de Sedat Peker meselesi yaklaşık 40 milyon insan tarafından konuşuluyor ve 4,5 milyon kişi tarafından bireysel olarak videoları izleniyor.

Peki, yorumlarda neler var?

Öncelik Cumhuriyet savcılarının harekete geçmemesi ve İçişleri Bakanının istifaya çağrılması var.

Fotoğraf makinesi ve kamera sihirli bir kutudur ve gerçekleri hafızada tutma gibi işlevleri vardır. Bu gün sessiz kalan ve sessiz bırakılanlar milyonların serzenişine zamanı gelince adalet karşısında muhatap olacaklardır.

Sedat Peker, 5’inci vidosunda saklanan görüntülerin olduğunu söyledi ve isimde verdi. Peki, elinde kimlerle ilgili ses ve görüntü kayıtları var ilerleyen videolarında yayımlayacağını da altını kalınca çizdi ve Cumhuriyet savcılarını göreve çağırdı.

Cumhuriyetin ilk yıllarında dönemin Adliye Vekili Mahmut Esat Bozkurt’un teklifiyle 4 Nisan 1929 tarihli ve 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nda “cumhuriyet müddeiumumisi” ve “cumhuriyet başmüddeiumumisi” isimleriyle sonradan Cumhuriyet Savcısı olacaklar için olması gerekenleri TBMM’ye sunduğunda eleştirilere maruz kalmıştı.

Neden Cumhuriyet Savcısı?

Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt, Mustafa Kemal Atatürk’e “Devletin her kademesinde olanlar yanlış yapabilirler. Hukuk dışına çıkabilirler. Onlara millet, devlet ve ikisini de kucaklayan cumhuriyet adına hesap soracak olan savcılardır. Onun içindir ki sadece savcılar için cumhuriyet savcısı denilmelidir” şeklinde açıklamıştır.

Sedat Peker’in itiraflarına karşı şimdilik her hangi bir soruşturma açılmış değil.

Yaşananları değerlendirdiğimde aklıma Atatürk’ün Bursa nutku, “Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır. Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, “Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir” diye düşünecek ama hiçbir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, “demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek” onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haklı ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, “ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.” sözleri geldi.

Devleti yönetenlerin hataları olabilir fakat hiçbir hata milli güvenlik sorunu olacak nitelikte olmamalıdır. Canımızı emanet ettiğimiz devletimiz, herkese güven vermeli ve adaletli olmalıdır.

Yoksa gerçekten bir tripod ve bir kamera her şeyi anlatmaya yeter de artar bile.