Bursa’da Davutoğlu rüzgârı esti
Selam tüm okuyuculara,selam olsun ülke olarak yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen yüreğinden umudu eksik etmeyen tüm güzel insanlara…
Dünyamız iki yıla yakın zamandır salgın felaketleriyle başetmeye çalışırken, bunun getirisi olarak ekonomik, psikolojik sorunlar, depremler, yangınlar, seller… bunun yanında siyasi çalkantılar, mülteci sorunu vs. habire az veya çok neredeyse tüm ülkeleri etkisi altına alan bir bunalım silsilesiyle uğraşmak zorunda kaldı. Hatta ne uğursuz yıllar diyerek tarihe geçeceğini söyleyenler bile oldu, sanırım daha önceki yılların devamı olduğunu unutarak…
Bu olumsuzluklardan en çok etkilenen ülkelerden biri de maalesef biz olduk. Bir çok felaketle başetmek zorunda kalan ülkemiz 10 yıla yakın bir süredir de ülkesindeki iç savaştan kaçarak 14 bin geçici sığınmacı olarak kapılarımızı açtığımız fakat sayıları bunun kat be kat üstüne çıkan uzatmalı misafirler yani Suriyeli mülteciler sorununu da yaşamak zorunda kaldı. Türkiye’deki geçici koruma altındaki kayıtlı Suriyeli sayısı 23 Temmuz 2021 tarihi itibarıyla bir önceki aya göre 6 bin 484 kişi artarak toplam 3 milyon 690 bin 896 kişi oldu. Bu kişilerin 1 milyon 774 bin 520’sini (%48) 0-18 yaş arası çocuklar oluşturuyor. 0-18 yaş arası çocukların ve kadınların toplam sayısı ise 2 milyon 627 bin 824 kişi. (%71,2). 23 Temmuz 2021 tarihi itibarıyla geçici barınma merkezlerinde kalan Suriyelilerin sayısı ise 54 bin 737 kişi olarak açıklandı. Suriyelilerin yalnızca %1,5’u kamplarda yaşıyor. Sayıları yüksek doğum oranlarıyla paralel olarak her geçen gün daha da artmakla beraber bulundukları bölgelerde de yerleşik hayata geçtikleri gibi bir durumun sergilenmesi de ekonominin bunalımlı bu dönemlerinde ve binlerce işsiz gencimizin olduğu ülkemizde bir çok insanı tedirginliğe sürüklerken, bir çok Afgan mültecinin de ülkemize gelmesi bu tedirginliğin maalesef artmasına sebep oldu. Siyasi arenada ise durum çok farklı sayılmaz. Tedirginlik, acabalar ve çokça umutsuzluk… Yeni kurulan partiler ise halka tüm bu yaşananlar karşısında umut olmaya çalışırken, seçim çalışmalarına start vermiş görünüyorlar.
Cuma-cumartesi günü, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu ve kurmayları, bu anlamda Bursa’ya geldiler. Biz de gazeteci olarak iki gün boyunca hemen hemen hep yanlarındaydık.
İlk gün Fomara’daki parti binalarında basın mensuplarına verilen kahvaltı organizasyonuyla bir araya gelindi. Sayın Davutoğlu, içeriye girdiğinde orada bulunan herkesle tek tek tokalaştı ve kısaca bir hal hatır sorduktan sonra yerine geçti. Oldukça güleryüzlü ve samimiydi.
Konuşmasına pek tabi ki Bursa’ya olan sevgisinden söz ederek başladı. Bursa’nın onun için ayrı bir yere sahip olduğunu, geçmişte başkentlik yapmış bu şehrin hâla ‘gönüller’inin başkenti olduğu gibi övgülerde bulundu. Ayrıca “Bursa’ya bu gelişim siyasi bir geziden ziyade esnafımızın ve halkımızın bulunduğu her yere her mahalleye gidip konuşmak sohbet etmek içindir” dedi. Yönetim kadrosundan bahsederken; “15 Temmuz’da dikkati sayesinde daha büyük bir felaketin olmasını engelleyen eski Bursa valisi bizimle, eski İstanbul valisi Selim bey ve daha nice tertemiz vatansever şahsiyet bizimle.Tertemiz bir kadromuz var. Bursa’da 12 ilçede teşkilatımızı kurduk, 5 ilçemizde de çalışmalarımız tamamlanmak üzere” diyerek devam etti.
Sonrasında gündemimize gelerek, geçen hafta yangın bölgesinde olduklarını, üzüntüsünü ve ellerinden gelen desteği vermeye çalıştıklarından bahsederken Bartın, Kastamonu ve Bolu’da yaşananlardan dolayı üzüntüsünü belirterek yarın o bölgede olacaklarını belirtti. Ayrıca Cumhurbaşkanının gün içinde Sinop’a gideceğinden bahsederken, ”halkıyla hemhâl olması iyi fakat konvoyu yüzünden yine yolların kapatıldığını duyduk. Bu doğru bir şey mi? Yine iban numarası verilmesi, yine insanları bu konuda teşvik etmeleri ne kadar doğru? Bu vatandaşın devlete güvenini yitirmesine sebep olmuştur. Vatandaşımız olsun, STK’lar olsun zaten ellerinden geleni yapmaktadır. Ayrıca AFAD konusu da mühimdir. AFAD benim zamanımda doğrudan Başbakanlığa bağlıydı. Eğitimleri denetimleri en üst düzeydi. Çünkü sel, yangın, deprem gibi tüm felaketlerin müdahalesi farklıdır. Haliyle bu iyi bir eğitim almayı gerektirir. Şimdi ise İçişleri’ne bağlandı ve eski halinden eser olmaması bir tarafa oldukça kötü durumda.” konuşmasındaki diğer başlıklar ise şu şekildeydi:
-Şeffaf iletişim şarttır. Halkın sosyal medyaya, devlet söyleminden daha çok güvenmesi vahim bir durumdur.
-Devlete, iktidara, sisteme git gide güven azalmaktadır.
-Sel felaketinde kayıp çok fazla ve hâla hükümetten bir açıklama gelmemiştir.
-Geçen yıl tarım, eğitim ve sağlığa büyük bir bütçe ayrılması gerektiğini söylemiştim. Ayrıca esnafa hibe verilmesi gerektiğini belirtmiştim. Onlarsa kalkıp faizli kredi verdiler.
-Kentsel dönüşüm: depreme dayanıklı az katlı binalar yapıp halka sunmak demektir. Ama hükümet maalesef kentsel dönüşümü “rantsal dönüşüm” haline getirmiştir. Zira Bursa’daki durum da bundan nasibini almıştır. Gelecek Partisi olarak tüm rant çetelerinin karşısında olacağız her zaman.
-Ayrıca çıkan yasa kapsamında Turizm ve Çevre Bakanlığının izniyle Bursa’ya ve Uludağ’a zarar verilmesine izin vermeyeceğiz.
-Bursa doğal dokusu itibariyle dünyanın en güzel şehirlerindendir. Bu güzelliği kimsenin rant uğruna bozmasına izin veremeyiz.
-Gelecek Partisi olarak her şehre ayrı imar yasası çıkaracağız. Önceliğimiz ise İstanbul ve Bursa olacaktır.
-Bursa ya ulaşım alanında da her yere demiryolu bağlantısı zaruridir.
-Bursa otomobil ve tekstil ticaretiyle ekonomi merkezi olmuştur. Ama bunun yanında bereketli toprakları da ekonomik anlamda dünya genelinde bir merkez olmasına müsaittir. Bu anlamda da destek mecburidir. Önceliğimizdir.
-Bursa Nilüfer çayı etrafındaki çevre kirliliğine kaynak bulunamıyormuş. Her şeye kaynak bulan hükümet, buraya neden kaynak bulamıyor acaba?
-Bursa’nın kaynaklarının tarumar edilmesine izin vermeyeceğiz.
-İş alımlarında mülakatı kaldıracağız, özel işletme açmak isteyen gençlere teşvik ve karşılıksız hibe vereceğiz. İşletmenin başarılı olması neticesinde ise faizsiz, uzun vadede ödemeli hibe vermeye devam edeceğiz.
-Sağlık Bakanlığı hastalık bakanlığı, Adalet Bakanlığı ise suç bakanlığı değildir. Mesele önleme ve koruma olmalıdır.
-Dine karşı soğumanın sebebi kötü örneklerdir. Biz bunlardan arındırmak istiyoruz.
-Gelecek Partisi olarak en büyük amacımız toplumun her alanında özgürlük, özgürlük, özgürlük…
Davutoğlu, açıklamalarının sonrasında gazetecilerin sorularını almaya başladı. Sorulara gayet samimi cevap verirken, eleştirel soruları da yanıtsız bırakmayarak güleryüzle cevap verdi. Fakat sorulan Afgan meselesiyle alakalı soruda oldukça temkinli davranarak, Atatürk’ün Afgan halkını çok sevdiğinden bahseden anekdotlarla geçiştirmeyi yeğledi. Açıkçası ben dahil, orada bulunan diğer gazeteci arkadaşlarımız, yıllarını dış politikaya vermiş, Dışişleri Bakanlığı yapmış sayın Davutoğlu’ndan çok daha kapsamlı bir yorum beklerdik. Toplantının sonlarına doğru söz almak istedim ama benden önce soru sormak isteyen arkadaşımıza doğal olarak söz verdi. Sonrasında ise maalesef program geciktiği ve Cuma namazına yetişmek için kalkmaları gerekiyordu. Fakat çıkışta bana doğru doğrularak. “Kusura bakma ama sorunu mutlaka gün içinde almak istiyorum” diyerek nezaketini göstermesi ve geçiştirmemesi ise çok güzeldi.
Fomara’dan partilileriyle beraber yürümeye başlayan Davutoğlu, neredeyse gördüğü her kişiyle selamlaştı, konuştu, geç kalma ihtimaline ve yanındakilerin arada hatırlatmalarına rağmen konuşmak isteyen, fotoğraf çektirmek isteyen hiç kimseyi kırmadı. Neredeyse tüm esnafla kısa da olsa konuştu, sorunlarını dinledi. Dikkatimi çeken bir husus ise lokum, çay, tahinli pide vs. hiçbir ikramı geri çevirmemesi. Fakat tüm ikramların karşılığını esnaf istemese de çok fazlasıyla ödemesiydi, tadına bakamadıklarında ise ödemeyi yine fazlasıyla yaparak, ”çocuklara veya isteyenlere lütfen dağıtın” diye ricada bulundu. Neden dikkatimi çekti? Çünkü bunu bir çok siyasi yapmıyor. Çünkü bir selamı veya dükkanına girmeyi bir iyilik görüp yiyip içip çıkan çok siyasi gördük maalesef…
Günün devamında TOBB’a ziyarette bulundu. Çarşıbaşı Meydan Projesiyle ilgili esnafın şikayetlerini dinledi. Ve tarihi dokuya zarar gelmemesi, otopark meselesinin çözülmesi ve esnafın bu projede mağdur edilmemesi gerektiğini söyledi.
Kapalıçarşı esnafıyla da tek tek konuşan Davutoğlu ve eşi; çocuklarla, gençlerle, kadınlarla da sık sık sohbet etmeyi ihmâl etmedi.
Fakat bu arada partililer arasında kadınların azlığı dikkatimi çekti. Bunu Bursa yönetimindeki kişilere de ilettim; ”kadınlar teşkilatlanmanızda biraz az ve bu bir dezavantaj bence” diye… Akabinde Ankara Genel Merkez’den gelen kadın kolları yöneticilerinden bir hanım ve Bursa kadın kolları başkanı hemen yanıma gönderilerek, yarınki kadınlara yönelik organizasyon için partili kadınların orda hazırlık yaptıklarını ve yarın mutlaka gelmemi ısrarla rica ettiler. Açıkçası bu davranış da güzeldi. Belli ki partilerini kötü yorumlarla karşı karşıya getirecek her duruma anında müdahale ediyorlardı.
Ertesi gün Podyumpark’taki kahvaltıda fikir, parti ayrımı gözetmeden tüm kadın mahalle muhtarı, STK’lardan kadın temsilcilerinin davet edildiği, bir çok partili kadının da bulunduğu büyük bir organizasyon düzenlenmişti. İkram sınırsız ve her davetliye verilmek üzere hazırlanmış küçük seramik saksılarda canlı çiçeklerle de masalar donatılmıştı. Kadın teşkilatı ise misafirlerle tek tek ilgileniyor. Güler yüzlü ve çoğu iyi birer eğitim hayatından geçmiş donanımlı kadınlardan oluşması da düşünülerek yapılmış seçimler olduğunu gösteriyordu. Kadınlarla ilgili konuşmasında İstanbul sözleşmesinden de bahseden Davutoğlu, sözleşmenin iptalinin bir hata olduğundan bahsetti; ”Aile birliğiyle karıştırılmamalı, ‘kadını koruyamayan aileyi koruyamazsın.’ Bunun yanında kadına şiddet konusunda kadınlarımıza fiilen destek vermekle birlikte partimizde bulunan hukukçu arkadaşlarımızda hukuki süreçlerinde her türlü yardımı yapmaktadır. Buradan bir kez daha söylüyorum. Çok değerli Bursalı kadınlarımıza sesleniyorum: İl kadın kolları başkanımız Avukat Tuğba Çetinkaya Hanım ve diğer arkadaşlarımızdan her zaman hukuki destek alabilirsiniz” taahhüdünü de yineledi ve kadın istihdamı konusunda da atacakları ciddi adımlardan bahsetti. “Kadının siyasete katılımı mühimdir. En az 3/1 olmasını defalarca yineledik. Partimizde 5 il başkanımız kadındır. Bu cumhuriyet tarihinde ilktir.”
Davutoğlu, ayrıca ötekileştirmeye karşı olduklarına değinirken, “ülkücülükten, devrimcilikten hapis yatan arkadaşlarımız, Alevi, Süryani, Ermeni, bir çok üst kademede güzel insanlarımız mevcut” dedi. Bunları tek tek söylemesi doğru muydu bilmiyorum. Kaldı ki dinleyen kadınlardan biri sonrasında, “aslında bu sözlerde bir ötekileştirme sayılmaz mı? Ben Aleviyim, türküm ve bir vatanseverim. Bu şekilde partimizde bunlar da var demek pek hoş olmadı, zaten bu ülkenin vatandaşı olarak bir bütün değil miyiz?” diyerek eleştirirken, hak vermedim değil.
Konuşmasının sonunda Davutoğlu, geçtiğimiz günlerde Bursalı gazeteci Derya Hanım’ın sokakta şiddete uğrayan bir kadına cesurca müdahale etmesi sebebiyle tebrik ederek plaketini de takdim etti. Kahvaltı sonrası ise gitmek üzereyken sorumu sorma şansı yakaladım:
Sayın Davutoğlu, yıllarca mühim görevlerde bulunduğunuz partinin yeni kurmuş olduğunuz partiye, halka kendinizi anlatma açısından iyi ve kötü yansımaları ne olmuştur?
-İyi yansıması; halkımız oradaki yanlışları görüp istifa etmemi ve her şeye arkamı dönerek ayrılmam sebebiyle bana güvenmektedir ve sevmektedir.
Peki kötü yansımaları?
-Belki o partide olmamam gerektiği gibi, derken eşi de bu cevabı onaylar nitelikte sözler söyleyerek beraber cümleyi tamamladılar sanki. Ama çok net bir şey söylemeyince, ben de:
-Yani sizi AKP’nin devamı gibi görüyorlar mıdır sizce, deyip tekrar soruyu yönelttim. Buna biraz daha tepkili yanıt aldım:
-Hayır hayır kesinlikle öyle bir şey söz konusu değil, derken eşi Sare Hanım yine söz alarak:
-Kesinlikle hayır. Hatta oradan ayrılıp yeni tertemiz bir parti kurduğumuz için halk bu durumu takdirle karşılıyor, dedi.
Şimdi benim naçizane gözlemlerim de şu ki;
Evet sayın Davutoğlu kişisel anlamda naif, samimi, oldukça güleryüzlü bir insan. Bir öğretim görevlisi, bir çok yabancı dili anadili gibi bilen, siyasi tecrübeleri ve donanımını ise anlatmaya gerek yok. Eşi Sare Hanım ise sade, gösterişten uzak, ayrıca hekim kimliğiyle de kültürlü bir hanım. Çocuklarını da güzel yetiştirmiş, hatta yaz aylarında soy isimlerini kullanmadan bahçe işlerinde çalışıp kendi harçlıklarını çıkarmayı seçen düzgün çocuklar. Yani kişisel bir aile, eğitim anlamında örnek bir aile… Fakat halkın nabzına baktığımızda; insanlarımız haklı olarak şu an o parti, bu parti ayrımı yapmadan haklı olarak ciddi bir güven kaybı yaşamakta. Davutoğlu her ne kadar ”öyle değil” dese de, gezisi sırasında insanlarla konuştuğumuzda, ”bizce önceki siyasi geçmişinin devamı veya o da aynı düzende devam eder” söylemleri oldukça fazlaydı.
Aslında bu sadece iktidar veya muhalefet ayrımı yapılmadan söylenen sözler ve düşünceler… Halkımız siyasete güvenini büyük ölçüde kaybetmiş durumda. Hep büyük umutlarla çıkılan yollar ve hep sonu aynı biten hikayeler gibi. Hep verilen ama tutulmayan sözler ve hep ‘belki bu sefer’ deyip yine sonu hüsranla bitişler…
Artık ne sözler duyulur halde… Çünkü sağır olma sırası vatandaşta, artık ne bol gülümsemeler, ne sarılmalar görülür halde, çünkü görmezden gelme sırası vatandaşta… İnsanlar artık, “bizi duyduğunuzdan, gördüğünüzden emin olmak daha doğru, bunu hissetmek istiyoruz” diyorlar ve ekliyorlar; “Sizin siyasi çekişmeleriniz, kavgalarınız umurumuzda değil! Biz koltuk sevdalısı insanlar veya koltuğu kendi uzvu gibi gören insanlar değil, vatan ve vatandaş sevdalısı insanlar istiyoruz.”
Ve bu noktada belki de en vahim durumda olan, ‘güven’ denen önemli vasfı kaybeden biz vatandaşın durumu…
Demem o ki; başta ekonomik sıkıntılar olmak üzere, eğitim, işsizlik, adalet ve daha bir çok alanda yorgun, bitap düşmüş, nerdeyse tüm siyasi partilere güvenini kaybetmiş büyük bir halk kitlesi var. Bu yüzden Sayın Davutoğlu ve diğer siyasi partiler, bu güveni kazanmak için çok çok çabalamalılar ve gerçekten söylediklerinin samimiyetini yaptıklarıyla göstermeleri gerekli…
Peki sahi, bize bu güveni tekrardan kim kazandırabilecek? desek de…
Yinede umut her daim…