DEVA Partili Esen’den katliamın durdurulması için çağrısı
ELİF ESEN: Türkiye, Filistin’deki zulmün durdurulması için öncü olmalıdır. Diplomasi yetersiz kaldığında yaptırımlar gündeme gelmelidir.
TBMM’de düzenlediği basın toplantısında İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği katliama tepki gösteren DEVA Partili Milletvekili Elif Esen, uluslararası topluma katliamın durdurulması için çağrıda bulundu. Meclis gündemine gelen kentsel dönüşüme ilişkin kanun teklifi ile ilgili de konuşan Esen, “Sistemsel değişikliklerin doğru ve gereğince uygulanması da en az kendisi kadar önemlidir. Uygulayıcıların da bu anlamda üzerine düşeni yapması şarttır. Bu anlamda da konunun il il, ilçe ilçe takipçisi olacağımızı bildirmek isterim.” dedi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde basın toplantısı düzenleyen DEVA Partisi İstanbul Milletvekili ve Genel Başkan Yardımcısı Elif Esen’in gündeminde İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği katliam, Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun Teklifi ve kadına şiddet vardı.
Esen’in açıklaması şöyle:
‘İsrail terörü yaşanıyor’
“Gazze enkaza döndü. Vahim ve insanlık dışı bir durumla karşı karşıyayız. Yaşarken gördüğümüz en büyük katliamı naklen yayın izliyoruz. İnsanlar katlediliyor, insanlık katlediliyor. Hukuksuz ve orantısız güç kullanılıyor. Çaresiziz… Uluslararası hukuk önünde yaşanan cinayetlerle insanlık suçu, savaş suçu işleniyor. İsrail terörü yaşanıyor. Vicdan, merhamet, insanlık kelimelerinin anlamlarını yitirdiğini görüyoruz. Medeniyet değerlerinin ülkelerin menfaatlerine kurban gittiğini görüyoruz. Gerekli adımlar atılmıyor, yaptırımlarla zulme dur denilmiyor.
Bebekler, çocuklar, yaşlılar, hastalar zalimce ölüyor, öldürülüyor. Nüfusun yüzde 66’sının 18 yaş altı olduğu bölgede her gün çok sayıda çocuk hayatını kaybediyor veya ağır yaralar alıyor. Ölmüyor hayatta kalabiliyorsa da açlıkla susuzlukla sınanıyor. İnsafsızca bu muamele mutlaka son bulmalı.”
‘Türkiye zulmün durdurulması ve ateşkesin ilanı için öncü olmalıdır’
“Yüz binlerce bebeğin, çocuğun katli söz konusuysa bu desteklenemez. Bu suça ses çıkarmayan tüm dünya devletleri, liderleri ve yönetimleri herkes bu katliamdan sorumludur. Dünya Filistin’in sesini duymak zorunda. Savaş suçlarına karşı çıkılmalı, insani yardım çalışmaları desteklenmeli. Türkiye zulmün durdurulması ve ateşkesin ilanı için öncü olmalıdır. Diplomasinin yetersiz kaldığı durumda ise yaptırımlar mutlaka gündeme gelmelidir.”
‘Batı’nın tüm değerlerinin sadece kendisi ve çıkarlarına uygun durumlar için geçerli olduğunu görüyoruz’
“Ebeveynler, evlerine bomba düştüğü takdirde çocuklarını tanıyabilmek için isimlerini çocukların vücutlarına yazıyorlar. Erkekler, kimlikli ve kimliksizleri gömmek için toplu mezarlar kazıyorlar. Yaralananlar hastanelerde antiseptik kalmadığı için vücutlarındaki yaraları, yanıkları sabunla temizliyor. Kurtarma ekipleri kendileri hayatta kalabilmek için mücadele veriyorlar. Sağlık görevlileri hayat kurtarırken hayattan kopuyorlar. Kadınlar, çocuklar, yaşlılar susuzluktan enkaz altında içecek su arıyor. Aileler yas bile tutamıyor. Hayatın devamı için günde 150 kamyon girmesi gerekirken bugün 17 kamyona izin veriliyor, hatta 1 kamyon bile zor geçiyor. Gazze’de insanlık faciası var.
Bu insanlık dramı yaşanana kadar insanlığın kurtarıcısı gibi davranan Batı’nın tüm değerlerinin altüst olduğu, hatta sadece kendisi ve çıkarlarına uygun durumlar için geçerli olduğunu görüyor ve hayretler içinde kalıyoruz. İnsan haklarından, insanlıktan söz ettiklerinde bu aşamadan sonra onlara samimiyetle inanabilecek miyiz?”
‘Zulme sessiz kalamayız’
“Biz burada yeniden uluslararası topluma çağrıda bulunuyoruz. Katliamı durdurmak için açık çağrı yapıyoruz. Filistin’de insanlıkla beraber sağlık başta olmak üzere temel yaşam sağlık sistemleri çökerken, gözlerini ölüme açan bebekler, gözü yaşlı çocuklar varken bu zulme sessiz kalamayız. Bu çılgınlık acilen durdurulmalı. Bir an evvel ateşkesin sağlanması, bombalamaların ve ölümlerin durması, iki devlet arasında hızla müzakerelerin başlayarak barışın sağlanması gerekmektedir.”
Kentsel dönüşüm
“Bir yandan da ülkemizde bu hafta TBMM gündemine gelecek bir konu kentsel dönüşüm. Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun Teklifi. Bu Kanun Teklifinin görüşmelerine ise Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunda başlanacak. Teklifte, deprem bölgesinde yıkım kararı alınan binalarla ilgili yargısal süreçlere ilişkin düzenlemeler de yer alıyor. Ayrıca İstanbul’da kentsel dönüşümü hızlandırmak için başlatılan ‘Yarısı Bizden’ kampanyasının uygulanabilmesi kapsamında hak sahiplerine yapım için mali yardım sağlanabilmesine yönelik kanunda da düzenleme yapılması planlanıyor.
Türkiye bir deprem bölgesi ve depreme hazırlıklı olmak da merkezi yönetimin en önemli sorumlulukları arasında yer almakta. Çünkü depremlerde de savaşlar gibi çok sayıda canımızı kaybediyoruz, ancak bir de hayatta kalanlar var. Depremlerin yol açtığı tahribatın ardından hayatta kalanların özellikle kadın, çocuk, yaşlı ve engellilerin yaşadığı zorlukları da göz ardı etmemeliyiz.”
‘Ülkemizde yıllar içinde güçlenen rant ekonomisi, ağır tablolar yaşatmaya devam etmektedir’
“Geçtiğimiz yıllarda yaşanan ağır kayıplar verdiğimiz depremlerle büyük acılar yaşadık. 2011’de Van’da, 2020’de Elazığ’da ve en son 6 Şubat 2023’te 11 il ile geniş bir bölgeyi etkileyen büyük bir deprem yaşadık. Deprem gerçeğiyle tekrar tekrar yüzleşmek zorunda kaldık. Ancak maalesef ders aldık mı sorusunun cevabı? Hayır. Hala aynı hatalar tekrarlıyor, ısrarla, ders almadan.
Oysa Dünya’da benzer şartlarda olan ancak koruyucu, önleyici tedbirlerin alındığı farklı ülkelerde tam tersi tablolar görülebiliyor. Büyük depremlere rağmen insanlar hayatta kalabiliyor, zararlar daha az görülüyor. Afet öncesi kural ve denetlemelerin, afet sonrası ise hızlı ve etkili müdahale, koordinasyon ve toplumsal dayanışmanın çok şey değiştirebileceğini bu örneklerde görüyoruz. Evet, deprem bir doğal afet ancak felakete dönüşmesi tamamen siyasal ve toplumsal koşullara bağlı.”
‘Rant, kazanç, kayırma sonucu uygunsuz dayanıksız yapılar ve beraberinde ölümler gelmektedir’
“Ülkemizde yıllar içinde artan, güçlenen ve engellenemeyen rant ekonomisi, kolay yoldan para kazanma anlayışı, müteahhit-siyaset-belediye ilişkisi en önemli engelleri oluşturmakta ve ağır tablolar yaşatmaya devam etmektedir. 6 Şubat depreminin de büyük bir felakete dönüşmesinin temel sebebi alınmayan önlemler, uyulmayan kurallar ve denetlemelerle; doğal değil siyasaldı, ideolojikti. Bilimsel yaklaşımdan, kurallardan ve liyakattan uzak siyasetçi ve kamu idarecileri depreme karşı yeterli önlemlerin alınmasının, müeyyidelerin ve cezaların uygulanmasının önünde ciddi bir engel oluşturmaktadır.
Ülkenin ve şehirlerin yöneticileri de bu zihniyete sahip olunca afetleri engelleyebilecek denetleyici mekanizmalar yerine yine rant, kazanç, kayırma sonucu ortaya çıkan uygunsuz dayanıksız yapılar ve beraberinde ölümler gelmektedir. Tam bu noktada da siyasilerin, iktidarın sırtını yasladığı kullanışlı örtü “kader planı” devreye girmektedir. Oysa dini öğretilerimizde tevekkül önce tedbir almak sonra Allah’a sığınmaktır.”
‘DEVA Partisi olarak tüm süreçleri dikkatle takip edeceğiz’
“İstanbul, tahmini verilere göre 16 milyonu geçen nüfusu ile Türkiye nüfusunun yaklaşık beşte birini ve endüstri potansiyelinin yarısını barındıran, ülkenin en büyük metropolüdür. Nüfusun yaklaşık olarak yarısı kadın, beşte biri de çocuktur. Çok yüksek olan deprem tehlikesinin yanı sıra kentsel deprem riski; aşırı kalabalıklaşma, hatalı arazi kullanım planlaması ve yapılaşma, yetersiz altyapı ve çevresel bozulma nedeni ile artmıştır. İstanbul ekonomisi ve sanayi merkezi olmasının yanı sıra kültürü, coğrafi konumu, nüfusu, yerleşme alanlarının dağılımı, sosyal yapısının zenginliği ve ülke ekonomisi için taşıdığı önem bakımından ülkemizin en büyük metropolüdür. Çok yüksek olan deprem tehlikesinin yanı sıra kentsel deprem riski; aşırı kalabalıklaşma, hatalı arazi kullanım planlaması ve yapılaşma, yetersiz altyapı ve çevresel bozulma nedeni ile artmıştır.
Kısaca İstanbul’da olacak büyük bir deprem yapısal özellikleri sebebiyle tüm ülkeyi etkileyecek, hatta felç edecek niteliktedir. Depremlerden sonra yapıların, binaların yıkım ve hasarını görüyoruz. Konutlar, işyerleri, fabrikalar, okullar, hastaneler, tarihi ve kültürel değeri olan binalar vb. Vatandaşın temel ihtiyaçları için gerekli yapılar zarar görüyor, yıkılıyor. Yapılarla birlikte yine toplum için hayati önem taşıyan altyapı; yollar, demiryolları, iletişim ağı, içme suyu şebekesi, doğal gaz boru hatları vb. de zarar görüyor. Bütün bunların bir sonucu olarak da normal hayat kesintiye uğruyor. Bu kesintinin büyüklüğü; depremin büyüklüğüne ve de toplumun deprem zararlarını azaltmaya yönelik yapmış oldukları hazırlıklara göre farklılık gösteriyor. Yıkıcı depremlerden sonra oluşan yapısal çevre kayıplarının giderilmesi ve iyileştirilmesi de çok uzun sürüyor.
İşte tam da bu sebeple bu hafta meclis gündemine gelecek konu oldukça önemli. Depreme karşı koruyucu, önleyici etki sağlayacak bir kanunun geçmesi ve İstanbul’un yenilenmesinin doğru adımlarla ilerlemesi son derece hayati bir öneme sahip. Biz DEVA Partisi olarak tüm süreçleri dikkatle takip edeceğiz.
Ancak bu noktada da şunu tekrar ifade etmek istiyorum. Sistemsel değişikliklerin doğru ve gereğince uygulanması da en az kendisi kadar önemlidir. Uygulayıcıların da bu anlamda üzerine düşeni yapması da gerek şarttır. Bu anlamda da konunun il il, ilçe ilçe takipçisi olacağımızı bildirmek isterim.”
‘Avukat Belen Nesil Coşğun’un hayatını kaybetmesi, ülkemizin kadına yönelik şiddetle mücadelede daha fazla çaba sarf etme ihtiyacını bir kez daha ortaya koydu’
“Avukat Belen Nesil Coşğun’un hayatını kaybetmesi, Türkiye’nin kadına yönelik şiddetle mücadelesinin artan bir önceliği olduğunu gösterdi.
İddianameye göre, Coşğun’un acı olayın yaşandığı anlarda cep telefonundaki Kadın Destek Uygulaması (KADES) üzerinden 3 kez yardım çağrısında bulunduğu belirtiliyor. Bu üzücü olayın ardından, KADES uygulamasının etkisi ve işleyişi hakkında daha fazla bilgiye ihtiyaç duymaya başladık.
Bu sebeple, bugün İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’ya bu konuyla ilgili bir soru önergesi sunduk.
Bazı soruları sizlerle de paylaşıyorum:
- Olay sırasında Belen Nesil Coşğun’un KADES uygulamasını kullanarak yardım talebinde bulunduğu belirtilmiştir. Bu yardım talebi ne kadar sürede karşılık bulmuş ve yardım ekipleri olay yerine ne kadar sürede ulaşabilmiştir?
- KADES uygulaması, kullanıcıların konumunu da paylaşabilmelerine imkan tanır. Olay sırasında Belen Nesil Coşğun’un konum bilgileri KADES üzerinden yetkililere ulaştırılmış mıdır ve bu bilgiler yardımın hızlı bir şekilde yönlendirilmesine yardımcı olmuş mudur?
- KADES uygulamasının genel etkinliği ve kullanımı hakkında elimizdeki verilere ulaşabilir misiniz? Özellikle, acil yardım taleplerinin ne kadar sürede yanıtlandığı, kadınların güvende hissetme oranları ve benzeri istatistiksel verileri var mıdır?”