Anadolu16.com

Erdoğan canlı yayında İmamoğlu’na yüklendi

26.01.2022
A+
A-

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Biz, İstanbul’umuzu kaderine terk edemeyiz.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Ne yazık ki daha önceki uygulamaları bile devam ettiremeyen bir yönetim elinde İstanbul. Biz, İstanbul’umuzu kaderine terk edemeyiz.” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, NTV ve Star TV’nin özel yayınında gündeme ilişkin soruları yanıtladı, değerlendirmelerde bulundu.

Türkiye genelindeki karla mücadeleyi nasıl değerlendirdiğine ilişkin bir soru üzerine Erdoğan, kar yağışını bereket olarak gördüğünü ve felaket olarak telakki etmediğini söyledi.

Kuraklığın Türkiye’de ciddi manada toprağı tehdit ettiği ve birçok yerde bitki, meyve, sebze ve her şeyde sıkıntıların yaşandığı dönemleri geride bıraktıklarını vurgulayan Erdoğan, “Tarımda yaşanan sıkıntılar ortada, hep ‘yağmur, yağmur, yağmur’ diye bekledik. Şimdi ise kar yağışı gelince de farklı bir yaklaşım ortaya koymaya başladık. Tabii kar yağışını engellemek elimizde değil ama karın sebep olduğu özellikle ulaşım sıkıntılarına karşı gerekli tedbirleri almak elimizde. Burada idareyi elinde tutanlar kimlerse onlar buna karşı bütün tedbirleri almak durumunda.” diye konuştu.

Erdoğan, son kar yağışının ardından özellikle İstanbul’a yakışmayacak görüntüler ortaya çıktığını ve kendisinin de İstanbul’da belediye başkanlığı yaptığını dile getirerek, “İstanbul’un neresinde ne var, sıkıntılar nelerdir, nasıl oluyor, onlar nasıl giderilir bunları da bilen birisiyim. Tabii sizler eğer tuzlanmayan yollarda araçlar kilometrelerce kuyrukları oluşturursa herhalde bunun bir sorumlusu vardır veya sorumluları vardır.” dedi.

Vatandaşların saatlerce yollarda kaldığını ve daha önceki yılların altında bir miktarda kar yağışının söz konusu olduğunu belirten Erdoğan, İstanbul’daki bu sorunun gereken yol tuzlama ve yol açma çalışmalarının yapılmamasından kaynaklandığını ilçe belediyelerinden de dinlediklerini ifade etti.

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Tabii bunu yapmayanlar belli, bu tam anlamıyla bir basiretsizliktir. Siz kar yağdıktan sonra tedbir alamazsınız, kış mevsimine girerken bütün tedbirlerinizi almalısınız. Tabii ne yazık ki daha önceki yürüyen uygulamaları bile devam ettiremeyen bir yönetim elinde şu anda İstanbul. Biz İstanbul’umuzu bir defa kaderine terk edemeyiz.” diye konuştu.

Yağışın yoğun olduğu gün, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu ile görüştükten sonra iki bakanı da İstanbul’a gönderdiğini ve çalışmaları yerinden koordine etmeleri gerektiğini ifade ettiğini anlatan Erdoğan, iki bakanın da kendi koordinasyonundaki kurumlar vasıtasıyla çalışmalara iştirak ettiğini dile getirdi.

Bu doğrultuda jandarma ve Karayolları Genel Müdürlüğünün sıkıntı yaşanan noktalara yardım ulaştırma çalışmaları yaptıklarını anlatan Erdoğan, “Siz böyle bir zamanda bu adımları atmak durumundasınız fakat bu hazırlıkların daha önceden yapılmış olması lazım.” dedi.

Karayolları Genel Müdürlüğünün, Meteoroloji Genel Müdürlüğü ile irtibatlı olarak değişen hava şartlarına göre sorumluluğunda bulunan yol ağlarında gerekli önlemleri aldığını belirten Erdoğan, “2021-2022 yılı kış programı toplam 68 bin 960 kilometre yol ağımızda uygulanıyor. Kar ve buzla mücadele çalışmalarımız bu programa göre yapılıyor. Bu çalışmalar yurt genelinde 446 karla mücadele merkezinde gerçekleştiriliyor.” diye konuştu.

“Gece saat 03.00’e kadar işi takip ettim”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 10 bin 916 makine ve ekipman, 12 bin 645 personelin görev yaptığını anlatarak, şöyle devam etti:

“Siz kalkar da yani belediyenizde vesaire insanları dışarı döker, onların yerine hiç İstanbul’u tanımayan, bilmeyen insanları belediyeye boca ederseniz ondan sonra da işte böyle sıkışır kalırsınız. Güzergah analizi karla mücadele çalışmaları açılan, kapanan yollar ve anlık trafik kameralarla bir defa takip ediliyor. Bu son yağışta ayrıca yolda kalan araçlara Karayolları Genel Müdürlüğü, AFAD, Kızılay ve valiliklerle koordineli müdahale edilerek insani ihtiyaçların da karşılanması sağlandı. Ben mesela gece saat 03.00’e kadar işi takip ettim, sürekli arkadaşlarımla irtibat halinde oldum ve kara yollarındaki çalışmaları kendileriyle de bizzat koordine ederek izledim. Sağ olsun arkadaşlarımızın da bizzat İstanbul’a vararak, İstanbul’da da bu işi bizzat işin başında durarak takip etmeleri bizleri rahatlattı.”

İstanbul Büyükşehir Belediyesinin bazı projelerine onay verilmediği ve bu nedenle projelerin hayata geçirilemediğine ilişkin iddialara yönelik değerlendirmesi sorulan Erdoğan, şunları söyledi:

“Burada herhalde bir ortada doğru olmayan ifadeler var. Yani söylemek istemem ama bir yalan burada söz konusu. Yani İstanbul Büyükşehir Belediyesi kalkıp Cumhurbaşkanlığından veya Plan Bütçe Başkanlığından talepte bulunur ve bu talebin bütün teknik incelemeleri vesaireleri bunlar yapılır ve bütün bunlar yapıldıktan sonra da gereken karar alınır. Tabii bunların da ödenme süreçleri bellidir. Şehirlerine hizmet etmek gibi bir dertleri, gayretleri, kabiliyetleri olmayanlar ne diyor? ‘Engelleniyoruz’, söyledikleri şey bu.”

“Belediyelerin gelirlerinde yapılan artış aynı orandadır”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Tüm milletime böyle bir şeyin olmadığını somut rakamlarla ben anlatmak istiyorum, milletim bunları bilsin.” ifadelerini kullanarak, şöyle devam etti:

“İstanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere muhalefet belediyelerine genel bütçeden aktarılan paylar 2019 yılından bu yana aşağı yukarı iki kat artırılmıştır. AK Parti’ye, Milliyetçi Hareket Partisi’ne ve diğer partilere mensup belediyelerin gelirlerinde yapılan artış aynı orandadır. Mesela İstanbul Büyükşehir Belediyesi 2019 yılında, bakın bu rakamlar çok önemli, 13 milyar 848 milyon lira merkezi idareden pay alırken, bu rakam 2021’de 25 milyar 376 milyon liraya çıkmıştır. Düşmüş mü, artmış mı? Aynı dönemde Ankara Büyükşehir Belediyesinin payı 4 milyar 606 milyon liradan 8 milyar 304 milyon liraya, İzmir Büyükşehir Belediyesinin payı ise 4 milyar 564 milyon liradan 7 milyar 274 milyon liraya yükselmiştir.”

“Hukuka uygun bir dağılım söz konusudur”

Mukayese olması bakımından benzer rakamlarda genel bütçe payı alan AK Partili ve CHP’li iki belediyeyi de karşılaştırmak istediğini söyleyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“AK Partili Samsun Büyükşehir Belediyesi 2019’da 673 milyon lira, CHP’li Tekirdağ Belediyesi 697 milyon lira genel bütçe payı alırken bu rakam 2021’de Samsun’da 1 milyar 178 milyon liraya, Tekirdağ’da 1 milyar 204 milyon liraya çıkmıştır. Üstelik Samsun’un nüfusu 1 milyon 360 bin, Tekirdağ’ın nüfusu 1 milyon 80 bindir, Tekirdağ’ın nüfusu daha az. Yani Samsun 280 bin fazla nüfusa sahip olduğu halde bu rakamlar ortaya çıkıyor. Görüldüğü gibi mesele genel bütçeden alınan payın adaletsiz veya haksız dağıtımı değildir, ben şu anda belge ile konuşuyorum, rakamları da buna göre veriyorum, tam tersine bu konuda gayet adil, hakkaniyete ve hukuka uygun bir dağılım söz konusudur. Mesele şehre tüm vaktiyle, enerjisiyle, zihniyle, kalbiyle hizmet etme iradesine sahip olup olmama meselesidir. Eğer bu inanca ve azme sahipseniz hiçbir engel sizi projelerinizi hayata geçirmekten alıkoyamaz.”

Türkiye’deki tüm belediyelerin kendi bütçelerini kendilerinin oluşturduğunu, nereye, ne kadar harcama yapacaklarına kararı kendilerinin verdiğini anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:

“Belediye başkanlığını yaptığım dönemde de böyle kar, tipi, bora olacak Tayyip Erdoğan gidip evinde yatacak, yok böyle şey. Biz tüm belediyelerimizle beraber AKOM’da karargahımızı kurar ve AKOM’daki karargahtan İstanbul’u izlerdik, takip ederdik. Burada bütçe meselesine gelirse eğer siz doğru bütçe yapıyorsanız her işinizi yürütürsünüz. ‘Cumhurbaşkanı CHP’li belediyelerin projelerini engelliyor’ iddiası koskoca bir yalandır. Çünkü Cumhurbaşkanlığı sadece belediye yatırımlarının finansmanında kullanılacak dış kredilerin değerlendirmesini yapar. Yurt içi borçlanma veya kendi gelirleriyle proje yürütmek isteyen belediyeler bunun kararını kendileri verir, konunun hükümetle de hiçbir ilgisi yoktur. Yani iş yapmak istiyorsanız kimse sizin önünüzü kesemez. Ne Cumhurbaşkanlığı ne AK Parti ve Cumhur İttifakı engel olmaz, olamaz.”

Konuya ilişkin somut rakamları da paylaşacağını dile getiren Erdoğan, şunları kaydetti:

“İstanbul’da 2014-2019 arasındaki dönemde Büyükşehir Belediye Meclisine 22 borçlanma dosyası gelmiş, CHP bunun 20’sine ‘hayır’ oyu vermiştir. CHP’nin ‘hayır’ oyu verdiği borçlanma dosyalarının arasında İstanbul’da şu anda işleyen ve yapılmakta olan tüm metro projeleri de vardır. Buna karşılık 2019-2021 döneminde aynı Mecliste CHP yönetimi 50 borçlanma dosyasını getirmiş, AK Parti Grubu bunun sadece birine ‘hayır’ oy kullanmıştır. Gerçekten ayakları yere basan, sağlam, idari ve teknik hazırlıkları tekemmül ettirilmiş hiçbir proje belediye hangi partiye ait olursa olsun finansman sorunu yaşamaz.”

“Biz kimseyi engellemiyoruz”

Ortada gerçek bir hazırlık olmadan sadece niyetle dış borçlanmaya çıkılması halinde sonuç alınamayacağını vurgulayan Erdoğan, şöyle konuştu:

“CHP’li de olsa alamazsınız, AK Partili de olsa alamazsınız. Yani burada mesele parti değil, kanun meselesidir, usul meselesidir, ülkenin ve şehrin kaynaklarını doğru kullanma hassasiyeti meselesidir. Milletimizin şu gerçeği bilmesini özellikle istiyorum; biz kimseyi engellemiyoruz, onlar kendi beceriksizlikleri, kendi kötü yönetimleri, kendi yanlış tercihleri sebebiyle belediyeyi borç batağına sokmuştur. Bunların kendi partileri içinde iktidar kavgası vermekten başka maharetleri de yoktur. Bunların ülkenin ve milletin geleceği için herhangi bir vizyonları, projeleri, hatta böyle bir dertleri de yoktur. Dolayısıyla bunlardan eser ve hizmet beklemek beyhude bir gayrettir.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Biz Marmaray’ı yaparken yine bizim önümüze kim çıktı biliyor musunuz? Bu CHP zihniyeti çıktı. Biz 3-4 yıl önce bitirecekken bu Marmaray’ı, bu CHP zihniyetinden dolayı, bakın ‘zihniyet’ diyorum, bu gecikmeyle bitirdik. Bakın şimdi kar, bora, fırtına her şey var. Biz Marmaray’ı ne yaptık, dedik ki ‘Arkadaşlar, ücretsiz yapacağız’ ve Marmaray yolcularını ücretsiz taşıdı. İşte böyle bir zamanda Marmaray’ın önemi, ne kadar insanımıza fırsat sağlıyor, çok açık net ortada. Aynı şey Avrasya için de geçerli. Eser ve hizmet siyasetinin nerede, nasıl yapılacağını bilmek önemli. Bu da bizim maharetimiz.” diye konuştu.

İstanbul Büyükşehir Belediyesinin borçlanma limitini aştığı yönündeki tartışmaların hatırlatılması ve bu konuya ilişkin görüşlerinin sorulması üzerine Erdoğan, kanuna göre büyükşehir belediyelerinin bütçe gelirlerinin en fazla bir buçuk katı kadar borçlanabildiğini ve bunun yeni değil, 2005’ten beri var olan bir uygulama olduğunu söyledi.

Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin Mart 2019’daki borç tutarının 28,5 milyar lira olduğunu belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Üstelik bunun 6 milyar lirası kendi kurumlarıyla arasındaki borç alacak ilişkisinden, yani fiili değil, bilanço borcundan oluşuyordu. Bir cebinden al, öbür cebine koy. Müteahhitlere, yani devam eden projelere olan borç da 5,2 milyar liraydı. Kalan 17,3 milyar liralık borç ise vadesi 30 yıla yayılmış, çok uygun şartlarda alınmış borçlardı. Halbuki kanuna göre, borç limitinin gelirinin yüzde 150’sini yani 32,3 milyar lirayı geçmemesi gerekiyordu. 2022 için öngörülen borçlanmalarla bu rakam 73 milyar liranın üzerine çıkacaktır.”

İstanbul Büyükşehir Belediyesinde öz gelirlerinin toplam gelirlere oranının 2018’de yüzde 32 seviyesindeyken 2020’de yüzde 14’e gerilediğini belirten Erdoğan, merkezi idareden gelen kaynağın da 2018’de toplam gelirlerin yüzde 68’ini oluşturuyorken, bu oranın 2020’de yüzde 86’ya yükseldiğini bildirdi. Erdoğan, şöyle devam etti:

“Daha açık bir ifadeyle İstanbul’da beceriksiz ve liyakatsiz yönetim sebebiyle belediyenin öz gelirleri yok edilmiş, giderlerin tamamı merkezi yönetimden gelen parayla karşılanmaya çalışılmıştır. Böyle olunca da işler tıkanmaya başlamış, belediye hızla borç batağına saplanmıştır. Bilindiği gibi batılı kredi değerlendirme kuruluşları, CHP’li İstanbul, Ankara ve İzmir Büyükşehir Belediyelerini finansal sıkıntılar sebebiyle riskli kategorisine almıştır. Maalesef İstanbul Büyükşehir Belediyesi adeta 1994 yılında bizim devraldığımız döneme geri dönmüştür. Rabbim 2024’e kadar İstanbul halkının yardımcısı olsun diyorum. Biz hükümet olarak kendi sorumluluk alanımızda, ilçelerde de AK Partili belediyeler olarak kendi sınırlarımız içinde İstanbul’a hak ettiği hizmetleri vermeyi sürdüreceğiz.”

İran’dan gelen enerji akışının durması

İran’ın Türkiye’ye enerji akışını kesmesiyle ilgili tartışmaların hatırlatılması ve “Sorunun çözümü için İran ile bir aşamaya gelindi mi? Elektrik kısıtlamalarının bundan sonra da devam etme hala riski var mı ve Türkiye’nin İran’a borcu olduğu için bu kısıtlamaların gerçekleştiği ifade ediliyor. Kısıtlama olmasının sebebi nedir?” sorularının yöneltilmesi üzerine Erdoğan, şu cevabı verdi:

“Biz, İstanbul Büyükşehir Belediyesi değiliz. Bizim İran’a borcumuz falan bir defa kesinlikle söz konusu değil, tam aksine bu iddialar yalandır ve Cumhurbaşkanı İbrahim Bey ile yaptığım görüşmede de kendilerine söyledim. Onlar, ‘Bir arızadan ötürü bu işi şöyle bir 10-15 gün erteleme durumumuz olacak’ dediler. Biz kendilerine daha önceden, ‘Bu işi, yani hazirana kadar ertelemek suretiyle eğer bu gaz akışı devam ederse biz de bu sert geçen kışı daha rahat şartlarda geçiririz.’ dedik. Tabii şu anda İran’da da kış şartları çok sert. Onlar da bundan dolayı bir sıkıntıları olduğunu bana ifade etti ve bütün bunlarla beraber de ‘Yani en kötü şartlarda bir 10 gün burada eğer esneme yaparsak bu süreci atlatırız.’ dedi Sayın Cumhurbaşkanı.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuyla ilgili Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile BOTAŞ’tan iki ayrı ekibi gönderdiklerini ve onların orada görüşmeler gerçekleştirdiğini belirterek şöyle devam etti:

“Öyle zannediyorum ki yani fevkalade bir durum olmadan inşallah şöyle bir 10 gün, bilemediniz 15 gün içerisinde tekrar bu doğal gaz akışı devam edecek. Tabii tedbirlerimiz var. Biliyorsunuz, Tuz Gölü’nün altındaki bir depolama çalışmamız. Bunun yanında Efesaryo ile ilgili bu tür gemilerimiz var. Bu gemilerimiz ile gelen yine doğal gaz olayımız var. Bunlarla beraber, gaz akışının sağlanması da bir taraftan gerçekleşecek. Bu kış ortasında biz vatandaşımızı birinci derecede bir defa korumak durumundayız ama nedir, sanayide falan burada biraz kontrollü gitmek durumundayız ve gerek Enerji gerekse Sanayi ve Teknoloji Bakanlıklarımız müşterek bir çalışmayla bunu da koordine ediyorlar, kompanse ediyorlar ve bu şekilde süreci devam ettireceğiz.”

Elektrikte kademeli faturalandırma sistemi

Elektrikte kademeli faturalandırma sistemine geçildikten sonra yüksek fatura bedelleriyle ilgili şikayetlerin geldiğinin belirtilerek daha düşük ücretlendirme için bir çalışma öngörülüp görülmediğinin sorulması üzerine Erdoğan, bunun salgın koşulları nedeniyle alınmış bir tedbir olduğunu söyledi.

Erdoğan, dünyada hammadde fiyatlarında yaşanan artışlar sonucu enerji maliyetlerinde de büyük artışlar meydana geldiğine dikkati çekerek, dünyada elektrik üretiminin ana hammaddelerinden olan kömür fiyatlarında 5 kat, doğal gaz fiyatlarında da 10 kat artışların söz konusu olduğunu ifade etti.

Enerji piyasalarının sürdürülebilirliği için zorunlu miktar kadar bir düzenleme yapılmakla birlikte fiyatlarda sübvansiyonun hala mevcut olduğunu bildiren Erdoğan, “Yani 2021 yılında vatandaşlarımızın elektrik faturalarında yüzde 50, doğal gaz faturalarında ise yüzde 75 oranında devletimiz sübvansiyona gitmiştir. Böylece, toplamda 100 milyar lirayı bulan maliyeti devletimiz sübvanse ederek karşıladı ve tarifelere de bunu yansıtmadı. 2022 yılında da benzer sübvansiyonlar yine devam edecektir.” diye konuştu.

Bir konut abonesinin aylık elektrik ve doğal gaz faturaları için ödediği toplam tutarın 2002’de net asgari ücretin yüzde 47’sini oluşturuyorken 2022’de aynı miktardaki tüketim için bu oranın yüzde 12,9 seviyelerine düştüğünü aktaran Erdoğan, şunları kaydetti:

“Kademeli tarife, Türkiye’deki hanelerin ortalama elektrik tüketimleri hesaplanarak 150 kilovatsaat olarak belirlendi. 2021 yılı verilerine göre, ülkemizdeki konutlarda kullanılan ortalama tüketim aylık 134 kilovatsaat olarak gerçekleşti. Aylık 150 kilovatsaatlik tüketim, düşük tarifeden 150 kilovatsaati aşan tüketimler ise daha yüksek bir tarifeden faturalandırılıyor. Aylık 150 kilovatsaat miktarı bir ay 30 gün varsayılarak, günlük 5 kilovatsaatin 30 güne tekabül eden miktarından hareketle oluşuyor.”

Erdoğan, kademeli tarifenin amacının elektriğin verimli kullanımını teşvik etmek ve dar gelirli vatandaşların kullandığı elektriğin sübvanse edilmesini sağlamak olduğunu vurgulayarak uygulamanın henüz başladığını, gelecek günlerde kullanım verilerinin de takip edileceğini kaydetti.

Türkiye’nin faiz mücadelesinde atılacak adımlar

Gelecek dönemde Türkiye’nin faizle mücadelesinde ne tür adımlar atılacağı sorusunu da yanıtlayan Erdoğan, Türkiye’nin uygulanan akılcı politikalarla kamu maliyesinde ve bankacılık sektöründe ciddi kazanımlar ile güçlü bir duruş elde ettiğini söyledi. Erdoğan, faiz oranlarında tarihi düşük seviyeleri yakalama başarısının da gösterildiğine değinerek, şunları kaydetti:

“Hatırlayın, Türkiye 2013 yılında tarihinin en düşük faiz ortamını yakaladı ancak bunun ardından bir dizi iç ve dış olumsuz gelişmeyle bu süreç kesintiye uğradı. Diğer taraftan, son 20 yılda altyapı yatırımları konusunda önemli mesafeler kat ettik. Doğrudan yatırımları destekleyen güçlü bir teşvik sistemine sahibiz. Ülkemizde iş yapma ortamının geliştirilmesi için devrim niteliğinde adımlar atıldı. Üretim odaklı ihracat ve istihdamı artırmak hep önceliğimiz oldu. Bütün bunlar, yeni modelimizin uygulanmasına yönelik uygun zemini hazırladı. Böylece nihai amacımız olan dengeli ve sürdürülebilir büyümeye kesinlikle ulaşacağız.

Bildiğiniz gibi dengeli büyüme, büyüme kompozisyonunun dış talep lehine iyileştirildiği bir görünümü ifade ediyor. Sürdürülebilir büyüme ise makro dengelerin korunduğu büyüme çerçevesine işaret ediyor. Yüksek faiz ortamının orta uzun vadede kırılganlık oluşturduğu aşikar. Bu ortamda kaynaklarımız üretime gitmiyor. Bu da üreterek ekonomik olarak güçlenmek isteyen ülkemizin gelişmesine ket vuruyor. Biz işte bu sebeple düşük faiz ortamında kaynaklarımızı üretim, istihdam, ihracat ve büyüme olarak kullanmak istiyoruz. Biz önümüzdeki döneme çok iyimser bakıyoruz. Son dönemde döviz kurundaki istikrarlı seyir, bu iyimser bakışımızı da destekliyor. Kamusal kaynakları ve banka kredilerini etkin ve verimli şekilde üretimin artırılması için kullanarak bu mücadelemizde başarılı olacağımıza da inanıyorum. Bu modelle birlikte ülkemiz daha güçlü hale gelecek ve ekonomimiz olası spekülatif ve manipülatif müdahalelerden daha az etkilenecektir. Bundan eminiz”

Merkez Bankası politika faizinin yüzde 14 olduğu, vatandaşların özel bankaya gittiğinde ihtiyaç kredisi, taşıt kredilerinin daha yüksek olduğu belirtilerek, aradaki makasa ilişkin görüşleri sorulan Erdoğan, “Özellikle de özel bankaların bu konuda hala sömürü çarkını devam ettirme gayretinin olduğunu görüyoruz. Ben de vatandaşlarıma sesleniyorum, diyorum ki ‘Kamu bankalarına gidin ve kamu bankalarına gitmek suretiyle de böyle bir sömürü çarkı içerisine girmeyin.’ Çünkü kamu bankaları bu konuda hassas, ve vatandaşını kesinlikle yüksek faizle sömürme gibi bir gayretin içerisine giremez. Bundan rahatsız olacak özel sektör bankaları, biliyorum, ama bunu söylemeye mecburum.” diye konuştu.

Özel bankaların böyle yapması durumunda vatandaşın uygun krediyi veren kamu bankasına gideceğini belirten Erdoğan, “Faizden medet umulmasını biz kesinlikle doğru bulmuyoruz.” dedi.

Yatırım, istihdam, üretim, ihracat ve cari fazla ile büyüme rakamlarını açıklama yaklaşımının bankalar tarafından benimsenmesi gerektiğini belirten Erdoğan, “Bunu benimseyecekler, benimsemediği takdirde bizim de mücadelemiz devam edecektir.” ifadesini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, enflasyonla mücadele konusunda yeni karar ya da atılacak yeni adım olup olmadığına ilişkin soru üzerine, salgın önlemlerinin gevşemesiyle küresel enerji ve emtia fiyatlarında ciddi artış yaşandığını hatırlattı.

Uluslararası taşımacılık maliyetlerinde, navlun fiyatlarında yükselişler görüldüğünü, küresel tedarik zincirlerinde bozulmalar ve girdi maliyetlerinde artış yaşandığı belirten Erdoğan, bu durumun sadece Türkiye’de değil dünyada da enflasyonist baskıları artırdığını kaydetti.

“Enflasyonla mücadele önceliğimizdir”

Çoğunlukla dışsal ve geçici faktörlerin normalleşmesiyle yurt içi finansal piyasalarda bir dengelenmenin söz konusu olduğunu dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti:

“Bugün dünyanın ekonomide en büyüğü Amerika, eğer enflasyonla mücadelede bu işi başaramıyorsa, batıya gelelim, Batı ülkeleri bunu başaramıyorsa, burada kendi ülkemizdeki şartlara da buna göre bakmamız lazım. Bu dengelenme 2022 yılı enflasyon görünümüne, inanıyorum, olumlu katkı sağlayacaktır. Enflasyonla mücadele önceliğimizdir. Enflasyon görünümündeki bozulmayı sınırlamak ve enflasyonun olumsuz etkilerini vatandaşlarımıza asgari düzeyde yansıtmak amacıyla gerekli adımlar atılıyor ve bu adımları kararlı bir şekilde atarken para ve maliye politikalarında güçlü bir koordinasyonumuz var. Rekabeti ve verimliliği artırıcı yapısal politikaları da hayata geçiriyoruz, bu yolla enflasyonun düşürülmesini hedefliyoruz.”

Erdoğan, bu kapsamda Fiyat İstikrarı Komitesi’nin düzenli toplandığının ve fiyat hareketlerinin yakından izlendiğinin altını çizerek, “Para politikasının etkinliğinin sınırlı kaldığı arz şokları durumunda alınacak tedbirler, bütüncül bir bakış açısıyla gözden geçiriliyor ve neticesini de bu şekilde alacağımıza inanıyorum.” değerlendirmesini yaptı.

“Kur korumalı TL vadeli mevduat ve katılım fonuna ilgi muhteşem”

Erdoğan’a, kur korumalı vadeli mevduat sistemine ilişkin muhalefetin “Daha önce denendiği ve başarısız olduğu” ve “Kur korumasının devlet tarafından karşılanması”na yönelik eleştirilerin bulunduğu qhatırlatılarak, “Bu sisteme orta vadede ve uzun vadede yeni enstrümanların eklenmesi söz konusu olur mu?” sorusu yöneltildi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan muhalefetin, 20 yıl içerisinde iktidarın yatırımlarına “doğru” demediğini, hiçbir zaman da yapılan güzelliklere “hayırlı olsun” demeyeceğini söyledi.

Türk lirası cinsinden enstrümanlara güveni artırmak ve tasarruflarını Türk lirasında değerlendiren vatandaşların kurdaki oynaklık karşısında mağdur olmaması amacıyla kur korumalı mevduat ve katılma hesabını uygulamaya aldıklarını aktaran Erdoğan, muhalefetin, sistemin daha önce denendiğine yönelik açıklamalarını değerlendirdi.

Erdoğan, “Siz böyle bir göreve mi geldiniz, neyi denediniz? 20 yıl içerisinde bu işi yapan biziz, biz denedik, neticelerini aldık, neticesini aldığımız için de şimdi tekrar bunu uygulamaya koyduk. Uygulamanın henüz başlarında olmamıza rağmen vatandaşlarımızın kur korumalı Türk Lirası vadeli mevduat ve katılım fonuna ilgisi şu anda muhteşem.” diye konuştu.

Gelinen noktanın kendisini tatmin edip etmediğine ilişkin Erdoğan, “Gayet iyi gidiyoruz. 25 Ocak 2022 tarihi itibarıyla bu hesaplarda toplam büyüklük ne biliyor musunuz? 203 milyar lirayı aşmış durumda. Bu neyi gösteriyor? Vatandaşın ilgisi bu denli büyük olduğuna göre bu miktarın 58,6 milyar lirası da döviz hesaplarından dönüşen tutar. Bu bakiyede 187,8 milyar lira ile gerçek kişilerin payı yüzde 92,5 düzeyinde. Tüzel kişiler ise 15,3 milyar lira ile yüzde 7,5 paya sahip.” bilgilerini paylaştı.

Erdoğan, kur korumalı mevduat ve katılma hesabı ürününe ek olarak attıkları bir dizi aksiyon adımın da yakın zamanda uygulamaya girdiğini anlatarak, şunları söyledi:

“Döviz kurundaki oynaklık nedeniyle fiyatlamada zorluk yaşayan ihracatçı ve ithalatçı firmalarımıza yönelik döviz satım ihaleleri düzenlenmeye başladı. Ayrıca devlet tahvillerinden elde edilen gelirlere stopaj oranını da ne yaptık, sıfırladık. Temettü gelirlerine uygulanan stopaj oranını ise yüzde 15’ten yüzde 10’a düşürdük. Bireysel emeklilik sistemine devlet katkısının yüzde 25’ten yüzde 30’a çıkaran değişiklik uygulamaya alındı. Bazı yatırım fonlarından elde edilen kazançların kurumlar vergisinden istisna edilmesi de bu arada sağlanmış oldu. İhracat ve imalat sanayi şirketlerine 1 puanlık kurumlar vergisi indirimi uygulaması da bu arada başlatıldı. Önümüzdeki dönemde bireysel ve kurumsal yatırımcılara yönelik alternatif borçlanma enstrümanlarının ihraç edilmesi de planlanıyor, bu adımları da atacağız.”

KDV ile ilgili çalışma

Erdoğan, gıda, temizlik gibi vatandaşların yoğun tükettiği ürünlerde KDV indirimine gidilip gidilmeyeceğine ilişkin soru üzerine, ekonomi programında özellikle Katma Değer Vergisi’nde etkinliği, adaleti ve basitleştirmeyi sağlamak amacıyla çalışmalar yapılacağı yönünde karar aldıklarını hatırlattı.

Diğer taraftan kayıt dışı ekonomiyi azaltmak, iş ve yatırım ortamını iyileştirmek, ihracatı artırma yaklaşımlarını destekler mahiyette KDV’ye ilişkin de Hazine ve Maliye Bakanlığının çalışma yürüttüğünü anlatan Erdoğan,”Bu kapsamda, KDV oranlarının sadeleştirilmesi, oran farklılıklarının giderilmesi, uygulamada kolaylık konularında Gelir İdaresi Başkanlığımız beklentileri, çözüm önerilerini de alıyor. Bu şekilde gelen talepler ve değerlendirmeler etraflıca analiz edilip, atılması gereken adımlar varsa o adımları da gerçekleştireceğiz.” dedi.

Hangi ürün yelpazesinde indirim yapılacağına ilişkin soru üzerine Erdoğan, “Her tür ürünler bu konuda masaya yatırılarak, bunların tabii arz talep dengesi içerisindeki yeri ne ise ona göre de adımları atacağız.” yanıtını verdi.

“Biz bölgemizde barış istiyoruz, istikrar istiyoruz”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ukrayna ve Rusya arasındaki çatışma ihtimali ve Moskova’nın Türkiye’nin arabuluculuk teklifine nasıl yaklaştığına ilişkin soruyu ise şöyle yanıtladı:

“Her şeyden önce tabii bu gelişmeleri bizim uygun bulmamız, hayırlı bulmamız mümkün değil. Çünkü bölge bizim bölgemiz, Rusya ile Ukrayna arasındaki mevcut gerilimin yeni bir krize dönüşmeden çözülmesini istiyoruz. Bunun için elimizden gelen desteği vermeye hazır olduğumuzu tekrar söylüyorum. Devlet başkanları Putin ve Zelenski’ye de bu mesajlarımı ilettim, iletmeye de devam edeceğim.

Zira biz bölgemizde barış istiyoruz, istikrar istiyoruz. Her iki ülkenin de Türkiye’nin samimiyetinin ve iyi niyetinin farkında olduğunu düşünüyorum. Örneğin, iki lideri arzu ederlerse ülkemizde bir araya getirerek, barış ortamının yeniden tesisine giden yolu açabiliriz. Şu unutulmamalıdır ki, iki bölge ülkesinin birbiriyle savaşmasının ne taraflara ne de bölgemize bir getirisi olamaz. Bölge istikrarsızlıktan yeterince çekti, bu bize de ziyadesiyle olumsuz yansıyor. Daha fazla savaş, daha fazla acı istemiyoruz. Kaldı ki işin bir de Rusya’nın Batı camiasıyla olan ilişkisiyle alakalı kısmı da var. Burada yaşanan olumsuzluklardan da rahatsızız. Meselenin diyalogla halledilmesini, güç kullanılmasından kaçınılmasını, Türkiye olarak biz gerekli görüyoruz. Ve bu konuyla ilgili malum, NATO’nun şu anda kurmuş olduğu devreler var. Bu devrelerin de başarılı olması en büyük temennimizdir.”

“Rusya’ya bazı taleplerinin niye kabul edilemez olduğunu anlatmamız lazım”

“Korkulan olur da Rusya’nın Ukrayna’ya bir saldırı olursa bir NATO ülkesi olarak Türkiye’nin pozisyonu ne olur?” sorusuna ise Erdoğan, Türkiye’nin Ukrayna’nın toprak bütünlüğü ve egemenliğine en başından beri destek verdiğini hatırlattı.

Rusya’nın Kırım’ın ilhakı başta olmak üzere, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü zedeleyen adımlarına karşı net bir tutum sergilendiğini de anımsatan Erdoğan şöyle devam etti:

“Bu tutumun değişmesi söz konusu değildir. Rusya’nın Ukrayna’ya silahlı bir saldırı ve işgal yoluna gitmeyeceğini temenni ediyorum. Zira böyle bir adım, ne Rusya için ne de bölgemiz için akılcı bir hareket olamaz. Umarım gerginlik böyle bir noktaya ulaşmaz. Biz de zaten bu anlayışla ve sorumlu bir bölge ülkesi olarak gerginliğin bir silahlı çatışmaya dönüşmesini engellemek için elimizden gelen her çabayı göstermeye hazır olduğumuzu belirtiyoruz. Rusya’yı dinlemeye ve varsa makul güvenlik kaygılarını gidermeye yönelik anlamlı bir diyaloğa da ihtiyaç olduğu anlaşılıyor. Rusya’ya da bazı taleplerinin niye kabul edilemez olduğunu anlatmamız lazım ve bu yönde de bir diyaloğuna NATO’nun Rusya tarafından daha iyi anlaşılmasını veya anlatılmasını sağlayacağına inanıyorum.”

Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i Türkiye’ye davet ettiklerini belirterek, “Ülkemizde kendisiyle ikili bir görüşmeyi de yapmak suretiyle bazı adımları atalım istiyoruz.” dedi.

Putin’in Türkiye’ye gelip gelmeyeceğine ilişkin soru üzerine Erdoğan, “Cevap verecekler, şimdi bir yurt dışı seyahatte.” ifadelerini kullandı.

Rusya ile ABD arasında devam eden görüşmelere ilişkin bir soruya Erdoğan, şu yanıtı verdi:

“Bizim arzumuz, diyalog ve diplomasi yoluyla mevcut krize bir çözüm bulunmasıdır. Bunun mümkün olduğuna dair inancımızı koruyoruz. Hem Rusya’ya hem de Ukrayna’ya yapıcı ve itidalli davranmaları yönündeki çağrılarımızı da sürdürüyoruz. Türkiye, NATO müttefiki olmanın yükümlülüklerini bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da yerine getirmeye devam edecektir. Bu konuda herhangi bir tereddüde mahal yoktur ve bu şekilde de görüşmelerimizi devam ettiriyoruz.”

“NATO’nun içerisinde NATO’nun kendisine yönelik ciddi çatlak ihtimali görüyor musunuz?” sorusu üzerine Erdoğan, şu değerlendirmelerde bulundu:

“Mevcut kriz ortamında NATO müttefiklerinin birlik ve dayanışma anlayışı içinde hareket etmeleri şart. Tabiatıyla her ülkenin kendi ulusal çıkarları doğrultusunda farklı yaklaşımları olabilir. Fakat esas olan bunları ittifak bütünlüğü altında istişare ederek ortak bir tutum belirlemektir.

NATO şu ana kadar bu bağlamda kötü bir sınav vermedi. Yani başarıyla bu tür adımları atarken yoluna devam etti. Yine de bazen kimi müttefikler tabiri caizse köşeye sıkıştırmak için bilinçli haber sızdırmalar, dezenformasyon yapılabiliyor veya yapıyorlar. Türkiye olarak biz de örneğin Suriye meselesinde, Libya meselesinde, benzer başka meselelerde bu tür kampanyaların hedefi haline getirilmek istendik.”

Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde teröre karşı gerçekleştirdiği harekatlar ve PKK/YPG terör örgütüyle haklı mücadelesine yönelik mesnetsiz eleştiriler ve dezenformasyon kampanyaları olduğunu hatırlatan Erdoğan, bunlardan hareketle uygulamaya sokulan haksız tedbirlerin boyutu düşünüldüğünde başka örneklerle karşılaştırma yapmanın doğru olmayacağını ifade etti.

Bugün bazı eleştirilere maruz kalanların, karşılaşılan bu haksızlığı artık daha iyi anlamasının da mümkün olduğunu dile getiren Erdoğan, bu anlayışı da özellikle birinci derecede NATO üyesi ülkelerden beklediklerini söyledi.

Erdoğan, “Nedir bu? Bakıyorsunuz Amerika’nın Suriye’nin kuzeyindeki terör örgütlerine binlerce tır silah, mühimmat vesaire getirmesi gibi. Bu uyarıları biz müttefikimiz Amerika’ya yapmış olmamıza rağmen netice alabildiniz mi? Maalesef netice alamadık.” dedi.

“Benim oradaki hitabımın muhatabı Sezen Aksu değildir”

“Sezen Aksu’nun 2017 yılında yazdığı şarkının sözleri gündeme geldi ve tartışma konusu oldu. Geçen cuma Çamlıca Camisi’nde bir çıkışınız oldu ve bir kısım tarafından da çok sert tepki ile karşılandı. Bu eleştirilere ne demek istersiniz?” sorusu üzerine Erdoğan, şöyle konuştu:

“Şimdi burada çok açık net bir gerçeği ortaya koymakta fayda var. Öncelikle benim oradaki hitabımın muhatabı Sezen Aksu değildir. Sezen Aksu, Türk müziğinin önemli bir ismidir. Şarkılarıyla insanımızın duygularına tercüman olmuş bir sanatçımızdır. Bu başka bir şey, bunu bir kenara koyalım. Ama diğer taraftan ben ülkenin Cumhurbaşkanı olarak insanımızın hangi inançtan olursa olsun dini değerlerine, yani kutsalına laf edilmesine müsaade etmem. Yani burayı birbirinden ayırmamız lazım. Kaldı ki burada sadece Hazreti Adem aleyhissalatü vesselam ile Havva validemiz değil, aynı zamanda burada Meryem validemize de aynı şekilde hakaret var. İnsanımızın kutsallarına yönelik hassas bir duruşum var. Bunu da herkes bilir. ‘Dilini koparma’ ifadesini bir kişinin şahsına değil, kutsallarına karşı hakarete dönük bir tavır olarak ifade ettim. Hatırlayın, Demokrat Parti döneminde Atatürk’ü Koruma Kanunu çıkarıldı. Şimdi biz kutsallarımızı korumak için de kanun mu çıkaracağız? Bu bir duruş, saygı, kabullenme ve birlikte yaşama tecrübesi olarak hayata geçmeli.”

Özgürlüğün sınırlarının hakaret etmek, rencide etmek veya kutsallara kötü sıfatlar yakıştırmak olmadığının altını çizen Erdoğan, şunları kaydetti:

“Bizim dinimiz tüm peygamberlere kendi peygamberimize olduğu kadar saygı ve hürmeti emrediyor. Ne zaman birbirimize, inançlarımıza, değerlerimize saygı duyacağız? Ne zaman? Ne zaman bu konularla gündem oluşturmaktan vazgeçeceğiz? Kimse toplumumuzu kutuplaştırmaya, özellikle de bütün bu konulara yönelik görmezlikten gelmemizi beklememeli. Millet olarak kardeşçe ve birlikte yaşamamızın teminatı birbirimize olan saygımızdır. Bu saygıyı ortaya koymaya mecburuz. Bir Cumhurbaşkanı olarak da bu hassasiyetim ayrıca hiç isim vesaire falan zikretmeden ortaya koyduğum bir ilkenin kabulüdür. Öyle zannediyorum ki bu ilkenin kabulünü de herkes kabullenecektir.”

“Hukuk neyi gerektiriyorsa yapılacaktır”

“Gazeteci Sedef Kabaş’ın Cumhurbaşkanına hakaret suçundan tutuklanmasına ilişkin bir soruya karşılık Erdoğan, “Buradaki hakaret her şeyden önce şahsımla ilgili değil, temsil ettiğim makama yöneliktir. Devleti yöneten Cumhurbaşkanının ve Cumhurbaşkanlığı makamının hedef alınması burada söz konusu. Biz, Cumhurbaşkanlığı makamının ve millet iradesinin izzetini korumakla yükümlüyüz. Bulunduğum makam bunu gerektiriyor. Bunu ben mi söylüyorum? Yok. Türk Ceza Kanunu’nun 299. maddesi Cumhurbaşkanına hakaret suçunu düzenliyor.” değerlendirmesinde bulundu.

Bu suçun, kişilere ve şerefe karşı suçlar içerisinde olmadığını, devletin egemenlik alametlerine ve organların saygınlığına karşı suçlar bölümünde yer aldığını vurgulayan Erdoğan, “Burası önemli. Devleti temsil eden Cumhurbaşkanlığı makamının saygınlığı korunsun, bunun için. Dolayısıyla bizim bunlara prim vermemiz söz konusu olamaz. Hukuk neyi gerektiriyorsa, sonucu ne olursa olsun burada gereği yapılacaktır. Bunun ifade özgürlüğü ile de bir alakası yoktur. Siyasette elbette eleştiri olur, söyleyecek bir şeyim yok. Ama bu temiz bir dille olmalı.” ifadelerini kullandı.

“Millete olan nefretlerini ortaya koyuyorlar”

“CHP’nin Cumhurbaşkanına hakaret suçunu düzenleyen maddenin kaldırılmasıyla ilgili teklifinin olduğu biliyoruz. Bu tasarıyla ilgili düşünceniz nedir?” sorusu üzerine Erdoğan, şunları kaydetti:

“CHP’nin Cumhurbaşkanına hakaret maddesinin kaldırılması teklifi de tam bir garabet. Bunlar milletin bu makamlara kendilerini getirmeyeceğini bildikleri için ‘Bizim elde edemeyeceğimiz makamlara gelenlere herkes istediği gibi saysın, sövsün’ diyorlar. Yaptıkları bu. Bu makamların şerefini, saygınlığını biz bu aziz milletle birlikte koruyacağız, bundan kimsenin şüphesi olmasın. Öte yandan hemen hemen bütün ülkelerde devlet başkanlarına, cumhurbaşkanına hakaret etmek suçtur. Bu ülkenin seçilmiş iradesine de istediğiniz gibi hakaret etme lüksünüz olamaz.”

Yüzde 52 oyla seçilmiş bir Cumhurbaşkanı olduğunu anımsatan Erdoğan, “Esasında bunların hakaret ettikleri Tayyip Erdoğan nezdinde milletin ta kendisidir. Millete olan nefretlerini ortaya koyuyorlar. Milletin evi dediğimiz Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetim merkezine ahır benzetmesi de tümüyle bu aziz millete hakarettir, edepsizliktir.” diye konuştu.

Erdoğan, şöyle devam etti:

“Muhalefetin de bu kadar ağır sözleri ifade özgürlüğü ve eleştiri hakkı gibi göstermesi, bunların edebini, siyasi ahlakını gösteriyor. Şahsıma ve temsil ettiğim makama hakareti kendilerine hak görenlerin şunu artık iyice bellemelerinde fayda var. Kabul etseler de etmeseler de Recep Tayyip Erdoğan, bu ülkenin yüzde 52 ile seçilmiş Cumhurbaşkanıdır. Bu makama saygısızlığın da kanunlarımızda cezası açıktır ve bu suç cezasız kalmayacaktır.

Herhalde CHP’nin genel merkezine ahır yakıştırması yapanlara CHP yönetimi iyi bir dille bakmaz. Bu yollara tevessül edenlerin çaresizliğini de anlıyorum. Çünkü muhalefetten beklentileri yok. Biz onlar gibi hakarete başvurmuyoruz. Her vatandaşın tabii hakkı olan adalete başvuruyoruz.”

AK Parti iktidarlarının bu ülkede demokrasiyi ve fikir hürriyetini adeta taçlandırdığını dile getiren Erdoğan, fikir ve ifade hürriyetinin hakaret içermediği sürece herkes için eşit bir hak olduğunu AK Parti iktidarlarının bu ülkeye hatırlattığını belirtti.

Bu konunun da takipçisi olacaklarını ifade eden Erdoğan, diğer taraftan bu yapılanın bir anlamda nefret siyaseti olduğunu, toplumun önüne proje koyamayanların vatandaşlar arasına nefret ve nifak tohumları serpmeye çabaladığını kaydetti.

Bu hakareti yapanın provokasyon amaçladığının da çok açık olduğunu vurgulayan Erdoğan, “Bunu, sağlık kontrolü için getirildiği hastaneye girerken kelepçesiz ellerini arkadan birleştirerek ters kelepçe vurulduğu algısı oluşturmaya çalışmasında da gördük. Buna asla müsaade etmeyeceğiz. Devletin makamlarına ağız dolusu hakaret ederek toplumun bir kesimini nefretle donatanlar, yaptıklarının cezasını da hukuk çerçevesinde görecektir.” diye konuştu.

AK Parti TBMM grup toplantısında, “Edirne’deki İmralı’dakine hesap verecek” sözüyle ne anlatmak istediğinin sorulması üzerine Erdoğan, “Bunu aslında Abdullah Öcalan’a sormak lazım. Çünkü Öcalan’ın, Demirtaş’ın oradan vermiş olduğu mesajlardan rahatsız olduğu ortada bir gerçek. Terör örgütü PKK elebaşını bırakacak tek bir iktidar olur. O da HDP’nin içinde olduğu zillet ittifakı iktidara gelirse böyle bir şey olabilir. HDP’nin terörist elebaşıyla ilgili ‘Heykelini dikeceğiz.’ vaatlerini hatırlayın. O günlere şöyle bir geri dönün. Terör örgütüne sırtlarını yasladıklarını nasıl açık açık söylediklerini hatırlayın. ‘Biz sırtımızı şuraya dayıyoruz.’ diyenleri hatırlayın. ‘FETÖ’cüleri serbest bırakacağız.’ diyenler yine bunlar değil mi? CHP değil mi?” diye konuştu.

Bunlara asla izin vermeyeceklerini ifade eden Erdoğan, şöyle devam etti:

“Allah’ın izniyle, milletimin feraseti ve sağduyusuyla böyle bir şey hiçbir zaman gerçekleşmeyecek. Bu hanım zihnindeki ifade etmiştir. Zillet ittifakındaki ortağı HDP’ye verdiği sözler aklına gelmiş olacak ki, terörist başının salıverileceğini zannediyor. Teröre, teröriste karşı tavizsiz bir mücadele devam ederken, bu hanımefendinin böyle bir iftirada bulunması siyaset değil, tek kelimeyle yalandan medet ummaktır. Bakın yine aynı yere geliyoruz, gözleri var görmezler, kulakları var duymazlar. Çünkü onların kalpleri mühürlenmiştir. Hanımefendi sözlerimizi işine geldiği gibi anlıyor. Çünkü işine HDP’ye verdiği sözler geliyor. Sözleri içeriğinden ayrıştırarak, amacından uzaklaştırılarak yalanlarına malzeme yapanlar, milleti aldatmaktan başka hiçbir şey yapmıyorlar.”

Erdoğan, “Öcalan, Demirtaş’ın açıklamalarından rahatsız” ifadesinin anımsatılarak, “Devletin elinde böyle bir bilgi mi var?” sorusuna, “Var ki söylüyorum” yanıtını verdi.

“Ülkemiz yargısına hesap veriyor”

Evinin önünde uğradığı silahlı saldırıda yaşamını yitiren Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu suikastının faillerinden birinin yurt dışında yakalandığı ve Türkiye’ye getirildiğine yönelik soru üzerine Erdoğan, merhum Hablemitoğlu’nun, FETÖ’nün devlet içerisindeki kadrolaşma çalışmalarını anlatan “Köstebek” isimli kitabını yayımlayamadan 18 Aralık 2002’de öldürüldüğünü anımsattı.

Milli İstihbarat Teşkilatının uzunca bir süredir bu suikastın katil zanlılarından Nuri Gökhan Bozkır’ın izini sürdüğüne ve şahsın kırmızı bültenle arandığına dikkati çeken Erdoğan, şu bilgileri verdi:

“Kaçtığı yurt dışında 2015 yılından itibaren FETÖ medya organlarına verdiği röportajlarında da ülkemiz aleyhine asılsız iddialarda bulunuyordu. İstihbaratımız bu kişinin Ukrayna’da saklandığını tespit etti ve bu şahsın yakalanarak ülkemize getirilmesi konusunda Zelenski ile de bunu konuştuk, önceki başkanla da bunları konuştuk ve ‘Bu ülkenizdedir bunu lütfen bize verin’ dedik. Tabii bu kişi Hablemitoğlu cinayeti zanlısı olarak şu anda ülkemiz yargısına hesap veriyor ve istihbarat teşkilatımızın buradaki yakın markajı, muhatapları ile olan sıkı diyaloglarla bu iş neticelendi. FETÖ ile irtibatı yanında DEAŞ terör örgütüne de silah ve mühimmat temin ettiği bilinen birisi.”

Bu olayın zanlısının yakalanıp Türkiye’ye getirilmesinin geçmişteki faili meçhul cinayetleri aydınlatma konusundaki kararlılıklarının bir ispatı olduğuna değinen Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Devletimize ve milletimize ihanet eden şebekelerinin oyunlarını her zaman bozduk, bozmaya devam ediyoruz, devam edeceğiz. Hep söylediğimiz gibi güvenlik meseleleri bizim için bir bütündür. Her çeşidinden terör örgütü ve suç şebekesiyle mücadelemizi aynı hassasiyetle sürdürüyoruz. Geçmişte faili meçhul cinayetlerle istikrarımızı bozmaya çalışanları ortaya çıkararak ülkemize karşı oynanan oyunları deşifre etme konusundaki kararlılığımız da bakidir. Burada kaçtıkları ülkelerde karanlık odaklarla iş birliği yaparak, terör faaliyetlerine devam eden hainlere de bu vesileyle seslenmek istiyorum, dünyanın neresine giderseniz gidin Türk adaleti önüne çıkıp, hesap vermekten kurtulamayacaksınız. Son nefesinize kadar ensenizde olacağız.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, tüm şehitleri ve faili meçhul cinayetlere kurban giden milletin aziz evlatlarını rahmetle yad etti.

Erdoğan’dan kamu işçilerine müjde

Memur ve emeklilere yapılan artış oranının işçilerde de bir beklentiye yol açtığının belirtilerek, “İşçilere de bir müjdeniz olabilir mi?” sorusu üzerine Erdoğan, ekonomide önemli bir değişimi hayata geçirirken her kesimden insanın yaşadığı sıkıntıları bertaraf etmek için kapsamlı sosyal politikalar geliştirdiklerini ve uyguladıklarını kaydetti.

Asgari ücrette yüzde 50’nin üzerinde net artış yaptıklarının altını çizen Erdoğan, “Bununla kalmadık yıllardır gündemde olan ancak bir türlü hayata geçirilemeyen, çalışanların ücretlerinin asgari ücret seviyesindeki kısmının Gelir ve Damga vergisinden muaf tutulması uygulamasını başlattık.” dedi.

Yıllık enflasyon yüzde 36 oranında gerçekleştiği için memurların ve emeklilerin gelirlerinde buna uygun artışlara gittiklerini aktaran Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:

“Altını çizerek söylüyorum yıllık değil, 6 aylık dilim için memur ve emeklilerimizin gelirlerinde yüzde 31 artış sağladık. Asgari ücret düzeyindeki gelirlerin vergi dışı kalmasıyla elde edilen yaklaşık 300 liralık ilaveyle birlikte bu destek oranı daha da yukarıya çıkıyor. Böylece memur ve emeklilerimize ciddi bir ilave sosyal destek vermiş olduk. Ayrıca 67 liradan aldığımız ve 1500 liraya kadar çıkardığımız…. Burası çok önemli, hani bazen diyorlar ‘Ne verdiniz filan’ diye. 67 liradan başladı, 1500 liraya kadar çıkardığımız en düşük emekli aylığını 2 bin 500 liraya yükselttik. Bu açıdan baktığımızda kimi emeklilerimizin maaşlarındaki artış oranı enflasyonun çok üzerine çıkarak, yüzde 60’ları buldu.

Şimdi burada bir müjde vereyim, işçilerimizin toplu sözleşmede aldıkları zammın üzerine ortaya çıkan enflasyon farkı zaten eklenecektir. Buna memur sözleşmesinde yaptığımız gibi yüzde 2,5’lik bir artış daha ilave ediyoruz. Böylece işçilerimizin ücretlerinde yüzde 28’i bulan bir artış sağlamış oluyoruz. İşçilerimizin alın terinin karşılığı olan ücretlerini enflasyonun üstünde bir sosyal destekle yükseltmek boynumuzun borcudur. Yaklaşık 700 bin kamu işçisini doğrudan ilgilendiren bu artış için gereken düzenleme kısa sürede yapılacaktır. Özel sektörün de kendi çalışanları için benzer bir iyileştirmeye gideceğine inanıyorum. İşçi ücretlerine yaptığımız bu ilave artışın şimdiden hayırlı olmasını diliyorum.”

Birleşik Arap Emirlikleri’ne şubat ayında gerçekleştireceği ziyarete ilişkin değerlendirmeleri sorulan Erdoğan, son dönemde Körfez ülkeleriyle ilişkilerde güzel bir ivme yakaladıklarını, bölgede ortaya çıkan yeni dinamiklerin bunda önemli rol oynadığını belirterek, “Özellikle de Katar ile diğer bazı bölge ülkeleri arasındaki anlamsız ihtilafın çözüme kavuşturulması, bölgede yeni bir iş birliği ruhunun hakim olmasına katkıda bulundu.” diye konuştu.

Diyalog ve uzlaşı önceleyen yeni bir döneme girildiğini, bu yeni ortamda Türkiye’nin Körfez bölgesine yönelik ilkeli ve iyi niyetli tutumunun artık daha iyi anlaşılmaya başlandığını gördüğünü anlatan Erdoğan, “Bu ülkelerin hepsi ile güçlü kültürel, beşeri ve ekonomik bağlarımız var. Körfez bölgesinin güvenlik ve istikrarına verdiğimiz önemi öteden beri vurguluyoruz. Halklarımız kardeş, ekonomilerimiz birbirini tamamlayıcı nitelikte. Ticaret, yatırım, turizm, sağlık, ulaştırma ve diğer pek çok alanda, ki bunların içerisinde savunma büyük önem arz ediyor, bu ciddi iş birliği potansiyelini de en iyi şekilde değerlendireceğiz.” görüşünü paylaştı.

“14 Şubat bizim için önemli bir tarih”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, tüm bunların Körfez ülkelerinin tümüyle farklı alanlarda karşılıklı çıkara dayalı “kazan-kazan” esasıyla yürüdüğünü ve böyle de yürüyeceğini dile getirerek, “Bu birliğin tesisi için son derece elverişli bir ortam önümüzde. Netice itibariyle de karşılıklı faydaya, ortak çıkarlara dayalı bu yeni bölgesel iş birliği döneminin eşiğinde olduğumuza inanıyorum. Onun için de 14 Şubat bizim için önemli bir tarih. Bu tarihte inşallah özellikle Birleşik Arap Emirlikleri’nde yapacağımız ziyaret adeta yeni bir dönemin kendilerinin burayı ziyaretinden sonra durum arz edecektir.” değerlendirmesinde bulundu.

“Türkiye’yi yok sayan hiçbir bölgesel projenin başarılı olması mümkün değil”

ABD’nin Doğu Akdeniz Doğalgaz Boru Hattı Projesi (EastMed) girişiminden desteğini çekmesine ilişkin değerlendirmesi sorulan Erdoğan, ABD’nin kendisi için yapmış olduğu maliyet ve menfaat hesaplarında beklediğini görmeyince projeden çekildiğini ifade etti.

Türkiye’nin ise Libya ile yaptığı anlaşmayla Türk iş adamlarının bu ülkede attığı önemli adımlar olduğuna işaret eden Erdoğan, şöyle devam etti:

“Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi yok sayan hiçbir bölgesel projenin başarılı olması mümkün değil. Coğrafyamızda da bu gerçeği zaten görüyoruz ve bunu da açıkça söyledik. EastMed Boru Hattı Projesi ise teknik ve ticari fizibilitesi olmayan, Rum-Yunan ikilisinin siyasi saiklerle ortaya attığı, bizi ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni dışlamaya yönelik afaki bir projeydi. Amerika’nın nihayet bu gerçeği görmesi memnuniyet vericidir. Tabii biz Doğu Akdeniz’de kapsayıcı iş birliğinden ve hakça paylaşımdan yanayız. Bunu defaatle söyledik. Bunun için de 2020’de kapsamlı bir Doğu Akdeniz Konferansı toplanmasını önerdik. Ama buna bir cevap maalesef gelmedi ve biz şu anda onun da bekleyişi içerisindeyiz.”

“İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’un şubatın başında bir ziyareti söz konusu”

Bu arada İsrail’in bu konuda bazı adımlar attığını belirten Erdoğan, “İsrail ile de bu alanda her türlü adımı atmaya varız. Nitekim Sayın Cumhurbaşkanı Herzog’un yine şubatın başında, yani ilk yarısında diyeyim bir ziyareti söz konusu. Bu ziyaretle birlikte de İsrail Türkiye ilişkilerinde yeni bir dönem başlayabilir.” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Herzog’un ziyaretini olumlu bir gelişme olarak gördüklerinin de altını çizdi.

 “Türkiye-Amerika ilişkilerini geçmişte olduğu gibi olumlu bir yere inşallah oturturuz”

Erdoğan, ABD-Türkiye ilişkilerine ilişkin soru üzerine, dünya siyasetinde liderlerin dost kazanma amacında olduğunu ifade ederek, “Eğer dost kazanmakta ne kadar başarılı olursanız, ülkeniz de o kadar güçlü olur.” dedi.

Başbakan olduğu dönemde George W. Bush’un görevde olduğunu, ondan sonra göreve gelen Barack Obama döneminin yine aynı şekilde gayet olumlu geçtiğini, sonraki dönem ise Donald Trump’la yine aynı şekilde sürecin iyi bir şekilde devam ettiğini anlatan Erdoğan, Joe Biden ile münasebetlerinin Obama dönemine dayandığını hatırlattı.

Biden’ın Obama döneminde başkan yardımcısı olarak görev yaptığını, görevi sürecinde diyalogları ve görüşmeleri olduğunu dile getiren Erdoğan, Biden’dan beklentilerinin çok daha farklı olduğunu söyleyerek, “Roma görüşmemizden sonra bu konuda yeni gelişmelerin olacağına inanıyorum.” diye konuştu.

Özellikle F-35 konusunda ABD yetkilileriyle Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar arasındaki görüşmelerin olumlu istikamette olduğunu anlatan Erdoğan, “Yani F-16’larla ilgili, F-16’ların bakımı, yeni F-16’ların bu alacağımıza karşılık verilmesi bu istikamette şu anda Amerika Savunma Bakanı Austin’le bizim Milli Savunma Bakanımız Sayın Hulusi Paşa arasındaki görüşmeler devam ediyor. Ve yeni malum büyükelçiyi bugün ‘agreman’ını aldık ve hayırlı olsun dedik. Temenni ederim ki bu yeni süreçte de hızla bu adımları atarız ve Türkiye-Amerika ilişkilerini geçmişte olduğu gibi olumlu bir yere inşallah oturturuz.” görülerini paylaştı.

“S-400 tedarikimizin arka planı, o bizde saklı olan bir anlayıştır”

Erdoğan, “S-400’ler ile ilgili Rusya’dan yeni batarya alımının söz konusu mu?” sorusuna şu yanıtı verdi:

“Bizim o sürecimiz devam ediyor. Yani onlarda herhangi bir geri adım söz konusu değil. Yani bizim kimden ne alacağımızın kararını bizim dışımızda birileri vermeyecek, yani bunun kararını yine biz vereceğiz. Çünkü S-400 tedarikimizin arka planı, o bizde saklı olan bir anlayıştır. Çünkü biz savunmada ne yapacağız, taarruzda ne yapacağız, herhalde bunları bizim bilmemiz lazım. Kimse bize sorarak kendi ülkesinin savunma sistemlerini oluşturmuyor. Öyleyse biz de kendi savunma sistemlerimizi oluştururken herhalde birilerine sormayacağız. Yani göreve geldiğim zaman bizim savunma sistemlerimizde yüzde 20 yerli ve milli gücümüz vardı ama şu anda bu yüzde 80’e çıktı. Bu bir şeyi gösteriyor; demek ki Türkiye yerinde çok daha farklı bir şekilde gelişiyor, farklı bir şekilde güçleniyor ve güçlenmeye de mecburuz. Çünkü çevremizde birçok yerde kendine göre hesapları olanlar var. İşte başta Yunanistan olmak üzere Fransa’dan vesaire bir çok yerlerden bir şeyler alıyor. Biz ise artık kendi kendimize yetmenin gayreti içerisindeyiz ve bu konuda da her halükarda güçlenerek yolumuza devam ediyoruz, devam edeceğiz.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, programın sonunda ekranları başındaki izleyicilere seslenerek, “Kışın güzelliklerinden inanıyorum ki onlar da çocuklarıyla beraber her türlü zevki paylaşıyorlar.” ifadesini kullandı.

(AA)

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.