İnsülin direnci
Toplum sağlığını en çok etkileyen sağlık sorunlarından biri de hiç kuşkusuz ki insülin direncidir. Önemli bir sorun olduğu için bu konuda çok sayıda makale yazdım, sesli makale paylaşımı yaptım, konuyu televizyonda anlattım. Araya pek çok konu girdiği için hatırlatma amacıyla insülin direncini bir kez daha anlatmak istiyorum.
İnsülin direncine geçmeden önce insüline biraz yakından bakmakta yarar var. İnsülin hormonu pankreas adı verilen organın ürettiği hormonlardan biridir.
Gıdalardaki karbonhidratlar sindirim sisteminde şekere (glikoz) dönüştürülüp kana geçmeye başlayınca, pankreas hemen devreye girerek kana insülin hormonu göndermeye başlar. Kandaki şekerin kas, yağ ve karaciğer hücrelerine sokulması insülinin görevlerinden biridir. Vücudun enerji ihtiyacını sağlayan bir tür yakıt olan şeker, beyin hücreleri hariç, ancak insülin sayesinde hücrelere girebilir. Beyin hücreleri ise kandaki şekeri kullanırken insüline ihtiyaç duymazlar.
Şekerin yakıt olarak kullanılmayan kısmı insülin yardımıyla başka bir forma dönüştürülerek depolanır.
İnsülin, karaciğerdeki depolardan kana şeker geçmesini engeller.
Biraz sonra bahsedeceğim bazı durumlarda insülinin varlığına rağmen kas, yağ ve karaciğer hücrelerine şeker giremez. İnsüline karşı bu hücrelerin zarlarında bir direnç oluşur. Yani insülin, bir işe yaramadan, kanda dolaşan şekeri öylece seyretmek zorunda kalır. İşte insülin direnci denilen durum bu durumdur. İnsülin vardır ama işe yaramaz.
İnsülin direncinin (HOMA – IR) bir formülle hesaplanması mümkündür. 8-10 saatlik açlık sonrası sabah yapılan ölçümde bulunan şeker düzeyi ile insülin düzeyi çarpılır, sabit bir sayı olan 405’e bölünür. Sonuç 2,5’tan düşük olmalıdır.
Pankreas, daha fazla insülin üreterek bu sorunun üstesinden gelmeye çalışır. Gitgide artan insülin üretimi sayesinde kan şekeri normal düzeyde tutulmaya çalışılır.
Zamanla şöyle bir durum ortaya çıkar; Özellikle karbonhidrattan zengin yemeklerden sonra, pankreastan aşırı miktarda insülinin kana geçmesi nedeniyle, şeker düşmesi (hipoglisemi) görülür. Bu dönemde yemeklerden birkaç saat sonra uyku basması, ellerde titreme, terleme, çarpıntı, acıkma ve bir şeyler atıştırma ihtiyacı en bilinen yakınmalardır.
Kandaki insülin düzeyi gitgide artarken zamanla pankreas da yorulmaya başlar, yeterince insülin üretmez hale gelir. Başlangıç yıllarında açlık kan şekeri hafif hafif yükselmeye başlar. Gizli şeker adı verilen bu dönemde açlık kan şekeri 100 mg ile 125 mg arasındadır. Gizli şeker hastalarında tokluk şekeri ya da şeker yükleme testinde 2. saatin sonundaki şeker değeri 140 ile 199 mg arasındadır. Bu dönemde HbA1c değeri 5,7 ile 6,49 arasındadır.
Zamanla pankreas daha da yorulunca şeker daha fazla yükselmeye başlar, gizlisi saklısı kalmaz, şeker hastalığı belirgin hale gelir.
Şeker hastalığı tanısı koymak için açlık kan şekerinin 126 mg veya üstünde olması, tokluk şekerinin veya şeker yükleme testinde 2. saatin sonundaki değerin 200 mg veya üstünde olması, HbA1c değerinin 6,5 veya üstünde olması yeterlidir.
Gizli şeker veya şeker hastalığı tanısı koymak için vermiş olduğum değerlerin üçünün birden değil birinin varlığı yeterlidir.
Günün birinde şeker hastalığı tanısı konduğunda bu durumu yeni başlamış şeker hastalığı şeklinde tanımlamak doğru değildir. Çünkü olayın bu evreye gelebilmesi için ta en başından beri en az yirmi yıl geçmiştir. Yani ufak ufak belirtiler başladığında önlem alınırsa hastalık çok önceden önlenebilir ya da geciktirilebilir.
İnsülin direncine yol açan nedenlerin başında şişmanlık gelir. Özellikle bel çevresindeki aşırı yağın insülin direncinin asıl nedeni olduğuna dair bilimsel kanıtlar vardır. Yağ dokusu bir yandan enerji deposu olarak işlev görürken, bir yandan da bazı önemli sağlık sorunlarına yol açabilir. Örneğin insülin direnci, yüksek tansiyon ve kalp damar hastalıkları gibi ciddi sağlık problemlerine neden olabilecek hormonlar ve maddeler bu dokuda üretilir.
Fiziksel hareketsizliğin de şişmanlıktan bağımsız olarak insülin direncine neden olduğu anlaşılmıştır. Egzersiz sırasında kaslar hem kandan daha fazla şeker alıp tüketirler, hem de insüline daha duyarlı hale gelirler. Egzersiz sayesinde insülin direnci tersine döner.
İnsülin direncine yol açabilen diğer nedenler arasında uzun süreli kortizon kullanımı, Cushing hastalığı, polikistik over hastalığı, sigara ve uyku bozukluklarını da sayabiliriz.
İnsülin direnci basit kan tetkikleriyle anlaşılabilir. Tedavisi için yaşam tarzı değişikliği gerekir. Uygun vücut ağırlığına sahip olmak için hem beslenme hatalarının düzeltilmesi hem de hareketsizliğe son verilmesi şarttır. Bunları yapmadan ilaçla tedavi olmaya çalışmak boş bir çabadan öteye gidemez.
Sağlıklı ve mutlu olmanız dileğiyle…