İYİ Partili Subaşı’dan 6. Yargı Paketi’ne sert eleştiri
Hasan Subaşı’dan 6. Yargı Paketi’ne sert eleştiri: Söylemler ile eylemler farklı.
İYİ Parti Antalya Milletvekili Hasan Subaşı, TBMM’nde görüşmekte olan Hakimler ve Savcılar Kanunu ile bazı kanunlarda değişiklik sağlayacak 6. Yargı Paketi’ni eleştirerek, “Yargı reformu adı altında açıklanan paketlerin hiçbiri reform niteliğinde değildir” dedi.
İYİ Parti adına 6. Yargı Paketi’nin birinci bölümüne ilişkin konuşan Antalya Milletvekili Hasan Subaşı, görüşülen teklifin hükümet tarafından 6. Yargı paketi olarak adlandırıldığını hatırlatarak; “Yargı Paketlerinin amacını ilk kez dönemin Adalet Bakanı Abdülhamid Gül Adalet Komisyonu üyeleri ile yaptığı toplantıda dile getirmişti. Biz de sorunun siyasi baskı ve müdahalelerle, uygulamada yaşanan aksaklıklardan kaynaklandığını söylemiştik” dedi.
Hepsi demokratik ama!..
Subaşı daha sonra 2019 yılının mayıs ayında Cumhurbaşkanı tarafından ‘Yargı Reformu Stratejisi Belgesi’ni kamuoyuna açıklamasıyla kanunlarda art arda değişiklik iradesi ortaya konulduğunu tekrar hatırlatarak, şunları söyledi:
“Belgenin sunumunda ise; hak ve özgürlüklerin korunması ve geliştirilmesi, yargı bağımsızlığı, tarafsızlığı ve şeffaflığın geliştirilmesi, insan kaynaklarının niteliğinin ve niceliğinin artırılması, savunma hakkının etkin kullanımının sağlanması, adalete erişimin kolaylaştırılması gibi amaçlar belirlenmişti; belirlenen amaçlar doğrultusunda 63 hedef konulmuştu. 2019 yılından bugüne 5 yargı paketi geçti ve bu tekliften önce kanunlaşan reform paketleriyle hedeflenen amaç ve faaliyetlerin çoğunun gerçekleştiği ilan edildi. Edildi ama neredeyse torba teklif şeklindeki yargı paketlerinden hiçbirinde yargının temel sorunlarına ilişkin düzenlemeler ve iyileştirmeler yer almadı. Daha doğrusu Demokrasi adına verilen sözlerin hepsi sözde kaldı. İşte bunun adı reform değil bir aldatmacadır.”
Nerede basının ifade özgürlüğü?
Basına ifade özgürlüğü getirdiği açıklanan birinci yargı reformu paketinden hemen sonra basın mensuplarının görevleri ve yazdıkları yüzünden tutuklandıklarını söyleyen, aynı şekilde “Af kanunu” olarak adlandırılan ikinci yargı reformu paketi çıktıktan sonra da Meclise getirilen çoklu baro düzenlemesinde ise baro başkanları görüşlerini dahi ifade edemediklerini dile getiren Hasan Subaşı, konuşmasına şöyle devam etti:
Hakimler sürgüne gönderildi.
“O dönemde baro başkanları; Anayasal hakları olan gösteri ve yürüyüş hakkını kullanmak istemişler ama polis çemberine alınarak engel olunmuştu. ‘Kadına Şiddete Sıfır Tolerans’ başlığıyla sunulan dördüncü yargı reformu paketi öncesi ise İstanbul Sözleşmesi’nden tekli iradeyle çıkılmıştı. Cumhurbaşkanı tarafından açıklanan Yargı Reformu Strateji Belgesi’nde yer alan ‘Belirli bir mesleki kıdeme sahip hâkim, savcılar için coğrafi teminat getirilecektir’ hedefi, yerine getirilmek şöyle dursun, Kaşıkçı davasında olduğu gibi, şerh yazan hâkim, hâkimlik teminatı yok sayılarak sürgüne gönderilirken AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımayan hâkimlerin terfi ettirildiği, savcıların yargılama faaliyeti nedeniyle başsavcılara bağlı hâle getirildiği, henüz hafızalarda yerini korumaktadır”
Söylemle eylem farklı
Reform paketlerindeki söylemler ve ardından gelen eylemler farklılık taşıdığını dile getiren Antalya Milletvekili Hasan Subaşı, “Söylemlerin artık samimiyetten uzak olduğu kanaati yerleşmiştir. ‘Yargı reformu’ adı altında açıklanan paketlerin hiçbiri reform niteliğinde değildir. Oysa reform olması için mevcut Anayasa’da ve yasalarda güvence altındaki haklardan ileriye ulaşılması gerekirdi. Geçen üç yıllık süreçte yargıda, hukukta, adalet ve özgürlüklerde gerilediğimiz, giderek otoriter bir rejime evirildiğimiz artık tüm dünyanın malumudur. Maalesef, yargıya güven, hiç olmadığı kadar erozyona uğramıştır. Baskılara direnen, hukuk ve adaletin hâlâ yılmaz savunucusu hâkim ve savcılarımız vardır ama azınlıkta kaldıkları bilinen gerçektir, bir kısmı da artık mesleği bırakma aşamasındadır. Yasa teklifinde yer alan hâkim ve savcı yardımcılığı müessesesini getirme fikrine itirazımız yoktur ama itirazımız baskı kuran siyasi erkedir, taraflı Cumhurbaşkanı hükûmet sistemiyle tüm tarafsız ve bağımsız kurumların tahrip edilmesinedir” diye konuştu.
Yine, bu teklifte yer alan noterlerle ilgili değişiklikler konusunda Noterler Birliği’nin görüşünün dahi alınmadığına dikkat çeken Hasan Subaşı, şunları söyledi:
“Yasa teklifinde noterlerle ilgili önemli görülen değişiklik 9’uncu ve 13’üncü maddelerde yoğunlaşmıştır. Komisyondaki itirazlarımız üzerine noterlerin atanma usulünü kökten değiştiren 9’uncu maddenin metinden çıkarıldığı ileri sürüldü. 9. Madde ile noterlerin atanma usulü kökten değiştiriliyordu. Buna göre 2 kez ilana çıkmasına rağmen başvuru olmazsa alt dereceden noter ataması yapılacaktı. Noterler Birliği ise ‘Bakanlık, atama yapmak yerine görüşümüzü alarak başvuru yapılmayan noterliği kapatıp cazip noktalara yenisini açabilir’ diyor.
Teklifin 13’üncü maddesiyle; taşınmaz satış sözleşmesinin düzenlenmesinden dolayı oluşan zarardan noterler sorumlu tutuluyor. Yani noter kusurundan bağımsız olarak kusursuz sorumlu yapılıyor. Ancak Türk Medeni Kanunu’nun 1007’nci maddesine göre ‘Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur. Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder’ hükmü ile kusur sorumluluğu esas alınmıştır. Bu çelişkinin giderilmesini ve kusur sorumluluğunun esas alınmasını gerekmektedir.”
Sorunu yarat suçu başkasına at
Subaşı, “stokçulukla mücadele” adı altında Türk Ceza Kanunu 237. maddesi ve mal veya hizmet satımından kaçınma başlıklı 240. maddelerinde yapılan değişiklikler ile AK Parti iktidarının bizzat neden olduğu sorunları başkalarının üzerine atma çabasından dolayı yapılan bir değişiklik olduğuna dikkat çekerek, sözlerini şöyle tamamladı:
“Yalan haber ve havadisle fiyatları etkileyenler ile mal ve hizmet alımından kaçınanlara verilen cezaların artırılmasını hedefleyen teklif sahipleri aslında gerçeği gizlemek isteyenlerin aracı olmaktadır. AK Parti iktidarının yıllardır uyguladığı üretime değil ranta dayalı ekonomi politikaları, kamu kaynaklarının iktidara yakın iş insanlarına aktarılması ve yolsuzlukların hâkim olduğu ekonomi modelinin kaçınılmaz sonucu yüksek enflasyon olmuştur.
Başta tarım olmak üzere her alanda girdi maliyetlerinin en az %300’ün üzerinde artış gösterdiği bir ortamda, ‘fiyatlar yalan haber ve havadisle arttı’ algısı yaratılarak cezaları arttırmak, dikkat dağıtmak ve çaresizliğini göstergesidir. Enflasyon sorunu gerçekçi ve akılcı para ve kur politikalarıyla ve bu politikalarla uyumlu mali yaklaşımla çözülebilir. Bu tür cezalarla bunu çözmek mümkün değildir.”