Metabolizma
Yediğimiz içtiğimiz besinlerin enerjiye dönüştürülme sürecine metabolizma diyoruz. Sadece egzersiz sırasında değil, dinlenme sırasında bile bu enerjiye ihtiyaç vardır. Hiçbir şey yapmadan öylece uzandığımızda hatta uyurken bile nefes alıyoruz, kalbimiz çalışıyor, hormon üreten organlarımız çalışıyor, sindirim sistemimiz çalışıyor, hücrelerimizde onarım faaliyetleri devam ediyor. Kısacası dinlenirken bile enerji harcamaya devam ediyoruz.
Çok ilginç bulacağınızdan eminim, besinlerle kazanılan enerjinin onda biri bu besinlerin sindirilmesi ve emilmesi sırasında harcanır. Temel fonksiyonların gerçekleşmesi için vücudumuzun kullandığı bu enerjiye temel (bazal) metabolizma hızı diyoruz.
Temel metabolizma hızını belirleyen en önemli faktör, vücudun ağırlığı ama özellikle de vücut kas kitlesinin miktarıdır. Bu nedenle daha kilolu kişilerin, özellikle de kas kitlesi daha fazla olan kişilerin bazal metabolizmaları daha hızlıdır. Genel olarak erkeklerin bazal metabolizma hızları daha fazladır. Yaşlandıkça kas kitlesi azaldığı için, yaşlıların bazal metabolizmaları daha yavaştır.
Bazal metabolizma kavramının hemen yanında bir de egzersiz dışı enerji harcama diye tanımlanan bir harcama var. Günlük basit işler, evin içindeki hareketler, odalar arasında gidip gelmek gibi aktivitelerle günde 100 kalori ile 800 kalori arasında enerji harcandığı düşünülmekte.
Balık etli ya da obez kişilerden bazıları fazla kilolarına çok inandıkları bir gerekçe bulmuşlardır. Onlara göre fazla kiloların nedeni metabolizmanın yavaş çalışmasıdır. Oysa bu gerekçe genellikle geçersizdir.
Metabolizmanın yavaşlığı ile ilgili olarak kilo alınmasına başlıca iki örnek verilebilir: Cushing sendromu ve hipotiroidi. Bu iki durumun varlığında bile tüm suçu metabolizmanın yavaş olmasına bağlamak doğru olmaz.
Soğuğa maruz kalmak metabolizmayı hızlandıran bir faktördür. Soğuk havaya ya da soğuk suya maruz kalındığında hem titreme yoluyla ısı üretilir, hem de kahverengi yağ adı verilen doku harekete geçerek ısı üretir. Kahverengi yağ dokusu, hücrelerin enerji santralleri olarak çalışan mitokondri isimli minik aygıtlar bakımından zengin olup soğukta şeker ve oksijeni birleştirerek enerji üretirler.
Metabolizmanın önemli bir kısmı vücut ısısını sabit tutmak için harcanır. Bu nedenle vücut ısısı civarındaki bir ısıya maruz kalmak vücudun ısısını korumak için metabolizmanın hızlanmasını gerektirmez. Daha fazla ısıya maruz kalındığında terleme ile ısı kaybedilerek yine vücut ısısı sabit tutulmaya çalışılır. Terleme ile sıvı kaybedilmesi vücut ağırlığını bir süreliğine azaltır ama bu durum zayıflamak anlamına gelmez. Sıvı alındığında bu kayıp yerine konur.
Kilo artışının gerçek nedenlerini kısaca özetlemek istiyorum :
Hatalı beslenme ve hareketsizlik kilo artışının en önemli iki nedenidir. Şeker, tuz ve trans yağdan zengin, liften yoksun ve aşırı işlem görmüş besin tüketiminin artması, aşırı miktarlarda beslenme, bol karbonhidrat tüketimi kilo artışına neden olur.
En yakın mesafeye bile araçla gitme alışkanlığı, saatlerce televizyon, bilgisayar, tablet veya akıllı telefonlara esir olmak da çok önemli bir toplum sağlığı sorunu haline gelmiştir.
Genetiğin aşırı kiloda rol oynayan faktörlerden biri olduğunu reddedemeyiz ama son otuz kırk yılda toplumda kilolu insanların artmış olmasını bu faktörle izah edemeyiz. Çünkü genetik değişimler bu kadar kısa zamanda gerçekleşemiyor. Genetik değişim kolay gerçekleşseydi yaklaşık on bin yıl önce tarım toplumuna geçen insanoğlu, glüten adındaki proteine yabancı madde muamelesi yapmaya devam etmezdi.
Biyolojik saate aykırı bir yaşam tarzı, örneğin vardiyalı çalışma, geç yatma, uyku bozuklukları kilo artışının en çok göz ardı edilen nedenleri arasındadır.
Ağır ruhsal stresler de kilo artışının nedenleri arasında gösterilmekte. Bunun nedeni günümüzde henüz anlaşılmış değildir.
Polikistik over sendromu özellikle genç kadınlarda akla gelmesi gereken bir olasılıktır.
Sağlık en büyük hazinemizdir, onu koruyalım.