Sarı muhalefet ve CHP nereye koşuyor?
Dr. Semih Dikkatli, veryansintv.com’da yayınlanan yazısında, CHP’nin iktidar olup olamayacağını sorguladı.
Dr. Semih Dikkatli, bugünkü yazısında, ”CHP gerçekten seçim kazanmak istiyorsa, kurucu parti ideolojisine geri dönmeli, projeler üretmeli, kavgayla değil hoşgörüyle ve umut projeleriyle diğer seçmenleri kazanmanın yolunu bulabilmelidir ama kazanmak istemedikleri, aksine yönetimi altın tepside yeniden AKP’ye vermek istedikleri ortada…” ifadelerini kullandı.
İşte Dr. Semih Dikkatli’nin veryansintv.com’da yayınlanan o yazısı:
Atatürk’ün kurduğu ve seçkin bilim insanları, askerler, aydınlar, sanatçılar ve din adamlarıyla Türkiye’nin çağdaşlaşmasının önünü açan, içinden çıkardığı Demokrat Parti’ye kaybettiği seçim sonrası iktidarı emanet ederek çok partili sisteme geçişe vesile olan Cumhuriyet Halk Partisi, bugünlerde ne yapacağını bilemez halde davranan yöneticilerin esiri olmuş durumdadır. Ana muhalefet partisi konumunu istikrarlı bir şekilde koruyan, iktidar olmak için doğruları yapmayı beceremeyen ve kımıldamadan dursa bile sürecin birinci parti haline getireceği dönemlerde, yaptığı hatalarla iktidarı yeniden ve yeniden AKP’ye geri veren bu yöneticiler için söylenecek çok söz var elbette…
Yıllar önce bir yazımda CHP’nin artık bir müze partisi olması ve yeni bir muhalefetin önünü açması gerektiğini söylemiştim. Böylece Atatürk’ün kurduğu bir parti üzerinden Atatürk’ün rencide edilmesinin de engelleneceğini ifade etmiştim. Bu yazımın üzerinden geçen yıllarda ne oldu peki? CHP’yi yönetenler neler yaptı?
CHP sayısını unuttuğum seçim kaybetti. Atatürkçü ve vatansever birçok üyesini ya yönetim kademelerinden ya da partiden uzaklaştırdı. Bazı önemli isimleri ihraç etti. Yerlerine ise; Atatürk’e kefere diyenleri, PKK ile düşüp kalkanları, FETÖ bağlantısı açıkça ortada olanları, mezhepçilikten başka iş bilmeyen bazı kişileri parti kadrolarında önemli konumlara getirdi. Atatürk resimlerini vekil odalarından kaldıranları değil, bunu konu edenleri ihraç ederek, Atatürk’e katliamcı diyenlerle Türk Ordusu’na kimyasal silah kullanıyor iftirasını atanlara tek ses etmeyerek Atatürk’le işlerinin kalmadığını, sadece Atatürk’ün adını kullandıklarını teyit etti.
AKP’nin tüm yanlışlarına, hukuksuzluklarına rağmen iktidarda kalmasının bir şekilde önünü açan bu kadrolar için söylenecek çok söz var elbet ama ben kitle psikolojisiyle ilgilenen bir psikiyatr olarak tek bir şey söylemeyi tercih ediyorum: “Bu yöneticiler kitle psikolojisinden hiç anlamıyorlar. Üstelik söz de dinlemiyorlar.”
Yoksa en kritik seçimlerde inanılmaz hatalar yapmalarını başka türlü açıklamak zorunda kalırım ki bunu yapmayı hiç istemem.
Ekmeleddin fiyaskosuna mı yanalım yoksa sloganın “Ekmek için Ekmeleddin” olmasına mı? “Tıpış tıpış oy vereceksiniz” denmesine mi yanalım, AKP seçmenini aşağılayan açıklamalara mı? AKP seçmeni için bir ilah haline gelmiş Cumhurbaşkanı için “Vatan haini” denmesine mi yanalım yoksa sadece FETÖ tapeleri üzerinden seçim kampanyası yürütülmesine mi?
MHP ve AKP halkı “Cumhur İttifakı” adı altında toplamaya çalışırken Selahattin Demirtaş’ı ziyaret eden genel başkan yardımcısına mı yanalım yoksa hala din üzerinden mesajlar veren vekillere, en olmadık zamanda türban konusunu tekrar gündeme taşıyan genel başkanına mı?
Yanacak ve yazacak çok şey var ama hadi olanlara iyi niyetle bakalım ve diyelim ki; “CHP sadece Atatürkçülük ve sosyal demokrat söylemlerle halktan daha fazla oy alamayabilir. O nedenle de bu yöneticiler dört tabana oturmaya çalışıyor. Bu kabulden yola çıksak bile, başka bir sürü sorun ve soru ortaya çıkmıyor mu?
1- Hiçbir ideolojisi kalmamış, genel başkan yardımcıları, genel başkanı, vekilleri, üyeleri bile 80 tabana oturmuş bir parti güvenilir bulunur mu?
2- Kitleyi kazanmak için doğru olan şey nabza göre şerbet vermek midir?
3- AKP ve HDP seçmenini kazanmaya uğraşırken kendi tabanını kaybetmek nasıl bir aymazlıktır?
4- Yine kazanmak istediğin insanlara ve onların inandığı liderlere hakaretlerde bulunmak ne kadar anlamlıdır?
5- Projeler üretmeden sadece eleştirerek insanlara umut olabilmeyi düşünmek nasıl bir saflıktır?
6- Seçim sandıklarını koruyamayan, referandumu evinde pijamayla izleyen, mühürsüz oylar sayılırken ses çıkarmayan birilerinin kendi seçmenine ilerisi için umut olması mümkün müdür?
7- Altılı masa saçmalığına, AKP’de bakanlık başbakanlık yapmış insanların kurduğu partileri katarak ve Süleymancılarla iş tutarak, FETÖ’cü kırmalarla ilerleyerek modern Türkiye’yi yeniden oluşturabilirler mi?
8- Bölücü terör ve uzantısı partinin temsilcisi gibi davranan, belgelerde adı CIA ajanı geçenlerle ülkenin üniter yapısını koruyabilmeleri mümkün mü?
Sorulacak onlarca sorudan bazılarını sordum sadece… Herkes şapkasını önüne koysun ve düşünsün. CHP gerçekten seçim kazanmak istiyorsa, kurucu parti ideolojisine geri dönmeli, projeler üretmeli, kavgayla değil hoşgörüyle ve umut projeleriyle diğer seçmenleri kazanmanın yolunu bulabilmelidir ama kazanmak istemedikleri, aksine yönetimi altın tepside yeniden AKP’ye vermek istedikleri ortada…
Halk kendisine “umut” değil ama “umudu umut etmeyi” veren bir iktidara sımsıkı yapışmışken, kazanmak isteyen muhalefetin bu halka, “gözle görülür, elle tutulur gerçek bir umut” sunması gerekir. Bu da belli ki bir üçüncü yol gerektiriyor. O halde en başından beri Atatürk ve kurucu değerlerle ilerleyen, gerçek anlamda projeleri olan bir üçüncü yol mutlaka yaratılmalı…
Bu yolu ısrarla açan ve halka umut olan partiler ve kişiler yavaş yavaş bir araya toplanmaya başladı. Ondandır ki Hakan Şükür, Emre Uslu gibi FETÖ artıkları Zafer Partisi ve Memleket Partisi gibi partilere, onların liderlerine ve Veryansın TV ile Nihat Genç’e saldırıyor ve hatta dava ediyor.
Sadece bu bile CHP’nin başını çektiği sarı muhalefetin nasıl bir paçavraya dönüştüğünün ve Amerikan emperyalizminin gerçekten korktuğu partilerin hangisi olduğunun anlaşılması için yeterlidir.
Yerimiz bellidir; Atatürk değerlerine yakın, FETÖ, PKK ve onların payandalarından ve elbette şu anda icraatlarıyla ülkenin canına okuyan cumhur ittifakından çok ama çok uzak…