Temelini anlayıştan alan saygıya duyduğumuz özlem
Kendisine saygısı olmadığı için içerde beslenen öz saygıyı dışarda gücüyle satın alan insanlar türedi. Bunlar hep vardı da şimdilerde salgınla karşılaştırılınca korona yanlarında pek masum… Yayılma hızları öyle bir genişledi, bulaştırdıkları pislik öyle bir sıradanlaştı ki insanlığı tekrar masaya yatırıp ‘bunun yüreği nerede bulamadık?’ diye sorar olduk. Saygıyı cebren ve hile ile satın alan – adeta bahşiş sonrası bir ceket iliklemenin masum kaldığı – nice pozisyonun sahiplerine değil sözümüz, onları o hale getiren güç odaklarına…
Bir kısmı ekmeğinin derdinde onuru mevzu bahis değil oysa yiğit muhtaç olmayı tercih eder kuru soğana. Bunların masum kaldığı daha tehlikeli bir familya var ki o da sahtekar gurubu. Üstelik bu sahtekar gurubu bir hayli kalabalık, ‘nereden çıkardın yahu!’ demiyorsunuz eminim dünyanın gidişatından anlıyorsunuz değil mi? Oyunlar tiyatro, sinema sahnesinde değil hakikatin gölgesinde oynanıyor. Performanslar da pekiyi! -ki hasılat rekoru kırıyor bu gösteri.- Uzadıkça uzuyor bitmek bilmiyor, alkışlayan çok olduğu için mi! Cepler dolduğu için mi!… Öyle de bir gurup var ki pastadan ince dilimi ancak alın teriyle alabilen: Ölse de değerlerinden ödün vermeyen kendisine olan saygısını kaybetmektense yaşamını kaybetmeyi göze alan çağımızın bilgeleri.
Ne yazık ki bunlara, nesli tükenmekte, zararsız hala getirilmiş yani sesi soluğu kesilmiş, kolu kanadı bükülmüş, ürkütülmüş, kendi halinde azınlık bir gurup olarak bakılmakta…
Bir de etliye sütlüye karışmayan ne şiş yansın, ne kebap ayarında işine geldiği gibi davranan bir sınıf var ki hiç küçümsemeyin bunları, onların bu gidişat karşısında ki kayıtsızlığıdır bu virüsün öldürücü sonuçları.
Gelene ağam, gidene paşam diyen, haklı güçsüzse satan, haksız güçlüyse safhına katılan bir çoğunluk ekleniyor ki bunlara halimizin pürmelali…
Annem ‘iyilerin yüzü suyu hürmetine dönüyor’ derdi dünya için. Annemin iyiler derken azınlığı teşkil eden bu bilgeleri kastettiğini yıllar geçtikçe daha iyi anladım. Karşılıksız iyilik öyle bir güç ki verenden eksiltmiyor, alanı mahcup etmiyor, çünkü yayıyor sağlıklı tohumlarını dört bir yana… Tercihimiz burdan yana olduğunda ancak o zaman dünya bir nefes alacak biz de onun tertemiz havasını soluyabileceğiz ancak.
Kötülüğün egemenliğine kayıtsız kalmayan iyiler yel değirmenlerine savaş açtığını bile bile ancak yaşamı, kendi yaşamından ayırmadığı içindir ki boyun eğmemekte kararlı, dik bir duruşta ısrarcı, yılmadan insanlığın onurunu korumasını bilir.
Saygı kelimesi işin ehli olmayan kişiliklerce öyle bir yıpratıldı ki özde değil sözde kaldı. Saygıyı biçime indirgeyen bir zihniyet yapılandırıldı. Bu zihniyet hizaya getiren saygının hakedilmesi gereken değil boyun bükülmesini isteyen hükmedici bir zihniyet. Bu zihniyetin içeriğine bir baktığımızda: Başkalarının sırtına basarak yükselen, ezici, yan etkileri bile güçlü insanlığı çaresizliğe mahkum eden olmaya değil oldurmaya hatta bu uğurda öldürmeye teşne hastalık yayan insanları görürüz. Oysa saygı böyle bir zihniyetin mahsülü olamaz. Saygı, ezelden beri biliriz ki alçakgönüllü bir değerdir. Dinleyen, anlamaya açık, varlığı olduğu gibi kabul eden; çünkü yaradılanı hoşgör yaradandan ötürü düsturu ile hareket eden erdemli insanın eylemidir. Bunlar ölmeden önce egosunu öldürenlerdir. Saygıya layıktır çünkü talep etmez. Doğrunun, iyinin, güzelin yolundadır. Bu yolda tek başına yürümek istemez.Her bir varlığın iç gücüne, potansiyeli ile yeşerttiklerine,evrene olan katkısına saygı duyar, yol gösterir, saygınlığı da buradan gelir. Bu görünen bir güç değildir hissedilen,sezilen ve kaynağından fışkırıp besleyen bir gücün getirdiği saygınlıktır. İtibar peşinde koşmaz çünkü itibar görünmeyenedir.
Saygı yaşla da ilgili değildir. Küçükten beklenen, hataların görmezden gelindiği yanlışa boyun eğildiği büyüğün denilerek el pençe divan durulduğu kurbanlık bir koyun gibi yeterince besleniyor olmaktan da gelmemelidir kökleri. Dinlemek sadece küçüklerin konuşmak sadece büyüklerin işi oldu. Saygı icabı!
Saygı cinsiyet ayırmaz. Kadına, kıza mübah sayılan ihmale, istismara, şiddete cümle kokuşmuşluğa rağmen erkek onurunun her şeyden üstün tutulduğu topraklarda kadın cinayetleri karşısında vicdanların sızlamaması nasıl bir insanlık durumu! Kadına duyulacak saygıya kriter belirleyen: Evine hizmet ettiği, çocuk doğurduğu ve yaşlandığı ölçüde muteber olan, karnından sıpayı, sırtından sopayı eksik etmeyeceksin eksik eteklilerin tutumu insanlığı hiçe sayan saygısızlığın zirvesi bir durum. Bu öğrenilmiş çaresizliktir ki kadının kolunu kanadını kırar. Yaşamını ölmeye yatan bir durgunlukta tüketmesine sebep olan, ışığı kıskanılan, karanlıklar içinde bırakan nasıl bir yoksunluktur!
Saygı öyle bir erdemdir ki statü, mevki ile ilişkilendirilmeyecek kadar büyüktür. Onun karşısında içini doldurmalısın, cebini değil.
Saygı; mal ve mülkle ilgili değildir. Nasreddin hocanın kendisine duyulmayan saygıyı kürküne iade eden anlayışadır.
Saygı belirli bir meslek gurubunun da tekelinde değildir. Bir makam koltuğuna indirgenen saygı samimi değilse işi görüldüğünde bitecektir.Dizlerimizin titrediği,dilimizin dişimizin kilitlendiği makam kapıları vardır.
Duyduğumuz saygı neyedir? Kimedir?
Kafaca, yürekce, ruhca üstün olan böyle bir korkuyu tetiklemez ki! O ilmeği çözendir, karanlığı aydınlatan, sinirleri yatıştırandır. Sınava tabii hissetmeyiz onun nezdinde kendimizi. Geçip kalmakla ilgilenmeyiz. Anlaşılmayı dileriz, kendimizi ifade ettiğimizde ölçüde saygı çerçevesinde.
Ürküterek, korkutarak, küçülterek, azaltarak, ötekileştirerek …saygıyı inşaa etmeye çalışanlar, biliniz ki çekinenler incelikten uzak değersiz bir yapay saygı salgının etkisi altındalar. Asıl değerli olan karıncayı incitmeyen, kuşları ürkütmeyen,bir çocuğun merakına, gencin coşkusuna, yaşlının bilgeliğine, işçinin emeğine… cümle mahlukata duyulan saygıdır.
Rencide ettiğiniz, görmezden geldiğiniz her durum varlığa yönelmiş büyük bir saygısızlıktır.
Saygı belirli bir ırk, dil, din, mezhebe… ait değildir. Ortak değerlere inanır, kültüre saygı duyar, birikimdir, süzülmüştür, damıtılmıştır yaşamın ibriğinden. En iyisini biz bilir, en iyisini biz yapar olduk kültür denilen deryanın denizin içinden doğruyu tekelimize aldık.
Saygı, bilime, sanata kucak açar. Evreni, canlıları, insanlığı karanlıktan aydınlığa çıkaran cümle birikimi, geleceğe bırakılmış nice yüksek fikrin kaynağına götüren bu uğurda canını esirgemeyenleredir kalıcı saygı.
Müdahaleyi sevmez saygı. Yaşama tarzlarına saygı duymak gerekir ortak anlayışa zarar vermediği ölçüde. Kendisi gibi düşünmeyen,kendisi gibi yaşamayanlara nefes aldırmayan bir düzende saygıdan bahsetmek mümkün olmaz. Ölçüyü yitirdik ya hep ya hiç modunda yaşıyoruz. Özeni yitirdik, paldır küldür dalıyoruz başkalarının yaşamına. Müdahale etmeyi adet edindik onca güzel adetimiz dururken biri bizi gözetliyor modunda sere serpe yaşar olduk.
Eline aldığı sazla, diline doladığı sakızla insanları oyalayan, zihnine giren, kanını emen, posasını çıkaran yedi ceddini böylece doyuran insanlığa saygısı olmayan zihniyet nasıl saygıdeğer olabilir ki! Saygı bitti mi de nafile! İnandığımız onca değer hunharca harcanmışsa saygınlığa gölge düşüren onca kepazeliğin sonucu yerini şüpheye bırakacaktır. Şüphelerimiz doğrulandıkça insanlıktan uzak bir fanus yaratıyoruz kendimize. Oysa sonuna kadar inanmak isteriz tüm saflığıyla insanın özüne. Ama yara almıştır bir kez ayağa kaldırmak emek ister.
Neyin karşılığında öyle mi? İnsanlık onuruna paha biçilmez ki.
İnsanlığı eğdikçe, büktükçe yükselen değil yüksek değerlerde, yüksek fikirler etrafında birleştiren, varlığı yok ederek değil, nüfuz ederek değil onunla paylaşarak ve bütünleşerek evrenin birliğinde birleşmektir asıl marifet. Evrenin birliğini anlayan varoluşa dahil olan saygı beklemez ki tıpkı toprak gibi gökyüzü gibi doğasından, kendiliğinden gelir yapıp ettikleri. Bir tarlaya tohum saçmak gibidir. Saçtığının tüm varlığı beslediğini bilen saf bir bilincin uyanıklığı içindedir.
Saygı sadece insanla da sınırlandırılamaz. Canlının, cansızın yaşama kattığı zenginliğe duyulan bir hürmettir saygı. Bu dış ve iç zenginlik bizimle olduğu müddetçe saygı küçültülemez onca saygısızlığın egemenliğinde çünkü itibarı harcanandan değil üretenden gelir nice doğruyu, iyiyi ve güzeli.
Saygımız sonsuz bu emeğe…