VATAN
Vatan mefhumu bazı araştırmacılarımıza göre Fransız ihtilalinden sonra hudutlarımızdan girmiştir. Vatan Şairimiz Namık Kemal ile Osmanlı Türkiye’si tanışmıştır. O’nda bile vatan kavramının netleşmediğini söylerler. Kısaca Türk her ne hikmetse Vatanı bilmez fakat binlerce yıldır Vatanı için ölür. Hâlbuki İnsanımızın gözünde “Vatan” sıradan bir sözlüğün sıradan bir kelimesi değildir. Kökleri çınarlar kadar eskimeyen hayat kaynağımızdır. Orhun abideleri gibi sonsuza yücelmişlerdir. Parmak parmak gök kubbeye uzanır Yağmur yağmur gök kubbeden iner. Vatan; Uygur Türklerinin binlerce kilometre yer altına döşedikleri su karızlarında toprağa bereket, dudaklara hayat verir. Çamur O sularla karılır tuğla onlarla şekillenir. Ev olur, Şehir olur, memleket olur, vatan olur, devlet olur.
“Vatan namus, namus vatandır”. “Vatan borcu namus borcudur”. Türk için İffet ve vatan birbirinin eş anlamlısıdır. Ey Resuller Resulü bizlere “Vatan sevgisini iman kevserinden içirerek” ne güzel bir hediye sundun. “Hubbül vatan minel iman.” Yani “Vatan sevgisi imandandır. Kah Vatan Kal-ü Bela dedik, Kah namus dedik, Kah beşiğimizi sallayan anamızın eli, kah mezarımızı kundak kılan toprak vatan oldu. Anavatan oldu. Ana ve Vatan kucaklaşıverdiler bir kelimede; bir oldular diri oldular, ebedî oldular.
Mithat Cemal Kuntay’ın “Toprak uğrunda ölen varsa vatandır” dizelerini yüreklere ekti ki torunlarımız vatanın kıymetini bilsin Onu mamur kılsınlar istedik. Nasıl mamur kılınır vatan? Yahut toprak nasıl vatan yapılır? Bu sorunun cevabını Karadenizli bir nenemizin Vatan anlayışında arayalım:
“-Hala! Nereye gidiysun?
-Uşağum! Vatan etmeğe gidiyrum.
Karadeniz’de bir ilçe, adı Of. Of’ta bir köy, adı Halman. Of’un merkezi, sahilde. Solda Solaklı deresi, sırt denize, yüz dağlara çevrilince bir yol başında durulmuş olur. Çaykara’ya ve sonra Bayburt’a uzanan bir yol başı. Dağlara doğru, derenin sağında ve solunda onlarca köy sıralıdır, zirvelerde Sultan Murat Yaylası ve Uzungöl. Onuncu kilometrede dere üzerinden sola yol veren bir köprü. Yokuş yukarı çay ve fındık bahçeleri arasından kısa zamanda bir köye varılır. Eskiler, Halman; yeniler, Saraçlı diye bilir bu köyü. Köyün okur-yazarlarının “Bu ad, bir Türk boyunun adıdır, değiştirilmesin” ısrarına rağmen, adı, otuz yıl kadar önce Saraçlı yapılmıştır.
“Vatan etmek”, Halman’da bahar aylarına ait bir iştir. Bahçeyi, fındıklığı, hatta ormanı temizleyip dikenden, ifteriden arındırmak, vatan etmektir. Erkek, kadın; genç, ihtiyar ve de çocuklar toprağı, vatan etmeye gider, bahar aylarında.
Karadeniz’de yağmur, kar ve havadaki nemle kış boyu güç kazanan topraklar, bahar geldiğinde içinde barındırdıklarını bir an önce dışarıya çıkarmak, sırlarını ortaya dökmek ister. Kayaların dahi yeşile bürünme heyecanı vardır, doğada. Bu yeşerme heyecanının arasında bağa, bahçeye yararı olmayan birçok bitki ve ağaç fidanları da çevreyi kaplar. Köylü, hâkim olur; yeşerenler hakkında hüküm verilir. Başta dikenler, sonra faydasız bitkiler, yamaçlarda bayırlarda sürdükleri canlı ve sefalı ömrün sonuna erkence varır. Hayırlı insan elinin dokunduğu yerler, hoş bir hâle bürünür. Bu arada kış şartlarının etkilediği patika yollar, kayan yamaçlar ve duvarlar gözden geçirilir, hendekler ve kanallar boşaltılıp düzenlenir. İnsan, sadece eliyle ve ayağıyla neler yapabilir? Bu soruya verilen bir cevaptır artık, temizlenen bahçeler, kanallar ve yollar.” (1)
Türk Milletini İnsanlık tarihinde görüldüğü günden beri medeniyetinin ruhunu; tarlasından dağına, mabedinden köprüsüne kervansarayına nakşetmiştir. Hayatının her safasında Vatan onun için yaşayan yaşatılan ebedi bir Ülküdür. Bu Ülkü’nün gözle görülen elle işlenen terle beslenen yönü olduğu gibi, gözle görülmeyen gönülle hissedilen gönül gözüyle görülen adeta kendisine “Kal’ü Bela” da bir görev olarak verilen “Ülkülerin ötesinde ÜLKÜ” olan vatan vardır.
Sarı Deniz’den Akdeniz’e kuğu güzelliğinde kartal yiğitliğinde uzanan TÜRK DÜNYASI Karadenizli nenemizden Türkistan’daki Uygur Türklerine kadar coğrafyanın toprağın imar edilmesi ile bayındır kılınması ile nasıl vatan edildiğini gözler önüne sermektedir.
Oğuz Kağan “Gök Çadırımız Güneş Bayrağımız” derken Türk Milletine Vatan Coğrafyasından Küre-i Arz’a “İnsanlığa Hizmet ve Adalet Ülküsünü” müjdeliyordu.
Orhun Kitabelerinde; Bilge Kağan, Türk Milletine hitaben “- Senin İlini ve Töreni Kim bozabilir?” derken “İl” mefhumu ile “Vatan’ı, Devleti, Devlet düzenini, Türk Halkını” vurguluyordu.
“Günümüzden 2500 yıl önce Orta Asya’da, Türkler tarafından yapılan ve “Bir Uygarlık Harikası” olarak adlandırılan, Turfan havzasındaki “Karız” yer altı su kanalları sistemini ve “Antik Yarnaz Kenti” Asya ve Türk tarihinin ne kadar muhteşem olduğunu göstermektedir. Ata yurdumuz Asya’dan, Ana vatan Anadolu’ya uzanan ve tüm anakaraları kapsayan “Türk mühendislik izlerini bilmek gerekiyor. Tanrı Dağları’ndan başlayıp Turfan havzasına uzanan, Taklamakan Çölü’nün 110 metre altında ve toplam 5100 kilometre uzunluğundaki Karızlar, yer altındaki Çin Seddi olarak tanımlanıyor. Çin’deki ikinci teknoloji harikası olarak vurgulanıyor Bu bulgular Türklerin; sadece kara kıl çadırlarda yaşayan, göçebe, çoban, olmadığını gösteriyor. Aksine, daha Batı’da kent devletleri yokken Uygur Türklerinin; yerleşik kent kültüründe, İpek Yolu üzerindeki ticarette, sanatta ve ziraatçılıkta ileri deneyimlere sahip oldukları ortaya çıktı. Rus, Çin, Uygur, Türk ve bazı Batılı bilim adamlarının son dönem çalışmaları sonunda; Asya halklarının tüm farklılıklarına karşın, Batı’dan daha eski ve köklü uygarlıklara sahip oldukları, köklü ve sürekli devlet geleneği, güçlü kollektif irade ve Karız gerçeğinde “birlikte yaşama kültürü”nü özümsediklerini belgeliyor Antik Yarnaz Kenti ise, MÖ 640’da yapılmış olup, Turfan havzasında ve İpek Yolu üzerinde, olup, araştırmacılara kaynak teşkil etmektedir. Doğu Türkistan dışında İran, Azerbaycan, Umman, Suriye, Latin Amerika, Kuzey Amerika ve Anadolu (Van, Hasankeyf, Urfa, Kemaliye, Gümüşhane, Bayburt, Tarsus, Niğde, Ulukışla, Konya, Karaman, Erzurum, Tokat, Malatya, Antalya, Bergama ve Tekirdağ) ’da da Karız-Keriz-Kekhizler bulunmaktadır.
Doğu Türkistan topraklarında bulunan Turfan, Kumul, Hami ve Toksun bölgelerindeki tarihi Karız yer altı su kanalları hala çalışıyor. Taklamakan Çölü’nün ortasındaki bu yeşil havzalara Karız su kanalları hayat veriyor. Binlerce yıldır süren ileri ziraat uygulaması, yerleşik hayat kaynağı. Karızların yapılış ve bugüne gelişi ise, bir teknoloji harikası. Özellikle o dönemin koşullarında, kazma tekniği ve yer altında yön bulma yöntemleri, bu işin gizemini ve uygarlık harikası özelliğini vurguluyor.” ( 2 )
“Of’’lu nenemiz bir gün, torununa kızar, “Nerde kaldı, Horasan’a mı gitti?” diye söylenir. Kendisine sorulduğunda, “Erzurum’daki Horasan’ı mı diyorsun?” Cevabı: “Hayır, çook uzaklaradur.” Anlaşılır ki nenenin zihninde anayurt Horasan’dan, Türkistan’dan haber var. (1)
Nene uzaktaki Türkistan’ı bilmektedir. Onun irfanı, hafızası unutmaya değil hatırlamaya mayalanmıştır. O unutanların unutulduğunu bilir.
“-Nene! Allah’a ısmarladuk.
-Allah selâmet versun, uşağum! Allah şaşurtmasun.” (1)
Allah şaşırtmadı neneciğim biz şaşırdık. Vatan sancısını çekmemişler vatanı, pul sandılar para sandılar. Hâlbuki Vatan göç ederken kağnısından, kucağından düşürülen bebekti, Ona yakılan ağıttı. Nakış nakış toprağa işlenen kubbelerdi, hanlardı, hamamlardı. Irmakların gerdanına takılan inci gibi dizilmiş köprülerdi. Kah at kah ok sesiydi. Toprağa serpilen buğday, sevgiliye sunulan gül idi. Şehit kanı gelinin gözyaşıydı.
Cengiz Aytmuhammedoğlu (Aymatov) diyordu ki:
“Sevgili Kutsal Vatan! Biz olmasak da gül açabilir. Bizsiz ömür sürdürebilir; Bizim ruhumuz ise O’nsuz Yücelere ağmaz… Evet, Vatan Varsa Biz Varız”
Türk İnsanı olmak şuur ve sorumluluğu ile unutmamalıyız ki: VATAN YOKSA BİZ DE YOKUZ, BİZ DE YOKUZ!!!
***
Kaynaklar:
1-Karaismailoğlu A, Vatan Etmek. Akçağ Kitapevi, Ankara, 2004
2-Özden D, Uygur Karızlarına Yolculuk, Kaynak yayınları, İstanbul, 2006