Yazar Kasa Sendromu
‘Acaba kaç tanedirler?’ diye merak ettim, şöyle bir araştırdım;
Meğer kalıtsal ya da edinsel yüzlerce sendrom varmış.
En hit olanları da,
‘‘Anti-Ego Muhalifliği Sendromu, Aşırı Empati Sendromu, Pazartesi Sendromu, Peter Pan Sendromu, Munchausen Sendromu, Porto-Rikolu Sendromu, Don Juanizm Sendromu, Othello Sendromu, Yabancı El Sendromu, Huzursuz Bacaklar Sendromu, Capgras Sendromu, Olfaktör Referans Sendromu, Moebius Sendromu, Stockholm Sendromu, Alice in Wonderland Sendromu, Dunning-Kruger Sendromu, Tükenmişlik Sendromu’’ imiş.
İsteyen yazar merak ettiği sendromun adını tarayıcıya, ne menem bir şey olduğunu okur öğrenir.
Amma emin olunuz ki eksik öğrenir.
Çünkü belki de sadece biz Türklere has bir sendrom daha var.
Adı da;
Yazar Kasa Sendromu…
-Sütün kilosu 25 lira olmuş
-Bir kaşarlı tost 50 lira
-Bir top dondurma 10 lira
-Bir bardak limonata 50 Lira
-Yarım kilo şu 35 lira
-Bir tane bu 12.5 lira
-Bir kilo o 125 lira
-İki taneciği 75 lira
Otobüs bileti, dolmuş, taksi saat açılışı, gömlek, pantolon, elbise çanta, kıyma, kuşbaşı, domates, patates…
bla bla bla bla
Şu lira, bu lira, çok lira, pek çok lira, üff ne para ne para…
Çoluk çocuk hepimiz sürekli fiyat söylüyoruz, söylemediğimiz zamanlarda da fiyat düşünüyoruz. (En azından ben öyleyim)
İşi daha da ileri taşıyarak zaman zaman o lira, bu lira, pes lira, yok artık lira diye sayıklayanlarımızın olduğundan da hiç şüphem yok.
Hepimiz her şeyin fiyatını biliyoruz ve bilgilerimizi gün aşırı bazen her gün, bazen de günde birkaç kez güncelliyoruz.
Kısacası Yazar Kasa gibiyiz dostlar.
Hele bizim hanım;
Yazar kasayı aştı, bildiğiniz pos makinasına dönüştü.
Neyin fiyatını sorarsanız biliyor, sormazsanız da sormuş olduğunuzu var sayıp söylüyor.
Bu gidişle bir gün ağzından cıırrt diye kopartıp fiş te verecek diye ödüm patlıyor vallahi.
Hele bir de, her yemekte pilavın porsiyonunun, çorbanın kasesinin, salatanın hıyarının, kuru fasulyenin kilosunun yok haksızlık etmeyeyim yarım kilosunun ve bilumum sofra eşrafının birim fiyatlarını sayması yok mu…
Bazen çaktırmadan tabağımın altında adisyon var mı diye bakıyorum doğrusu.
Hani diyorum değme yapay zeka bizim bu Yazar Kasa Sendromumuz karşısında aciz kalır da eror bile verir.
İşin kötü tarafı ne psikologların ne de psikiyatristlerin bu sendroma karşı geliştirebilecekleri bir tedavi yöntemi de yok.
Belki ekonomistlerin bir parça faydaları olur ama onların da hem gönülleri hem de niyetleri yok.
Acaba diyorum; kendimi iyice gaza getirerek bu meselenin üzerinde daha sıkı çalışıp sosyal medyada filan yazsam mı, ya da havalı deyimi ile Yazar Kasa Sendromu konusunda toplumsal farkındalık oluşturmak için uğraşsam mı?
Kim bilir belki yeni bir sendrom uydurdum pardon buldum diye birilerinin ilgisini çekerim de biraz para bile kazanırım.
Ne kadar kazanırım?
Ne bileyim; yazar kasa ne kadar yazarsa o kadar kazanırım…
Bu arada hanımın telefon ile konuştuğu arkadaşına dediğine göre bizim mahalledeki yufkacıda tek yufka 12.5, Bursa Reyhan Pazarı’nda da Ayşekadın fasülye 80, İzmir’de 90, İstanbul’da 100 lira olmuş.
Eyvah eyvah…
İş lokasyon vermeye kadar vardı.
Korkarım hanım yakında bir de mobil uygulamasını tasarlayacak, adını da muhtemelen @YAZKASSEND koyacaktır.
Eminim ki bana da uygulamayı habire güncellemek düşecektir.
Aranızda yazıyı okuyup ta, ‘‘Acaba ben de bu sendroma mı yakalandım’’ diye kendine soran kaç kişi varsa hepsine geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum.