Zeytin, Yeni Yasa ve Montrö…
Selam olsun tüm okuyuculara ve selam olsun yeşile, toprağa, suya, gökyüzüne ve tüm bunlara saygı duyan güzel yüreklere…
Fırsat buldukça haftasonları doğaya çıkarım. Nasıl bir aurası vardır anlatamam… Bunu ancak sık sık çıkanlar bilir. Hafta içi yaşadığımız tüm kaoslardan bir anda çekip alır bizi… Yeşil, içinizde hayata dair umudu eker yeniden; toprak, hayatın ne kadar hızlı geçtiğini ve asıl vatanımızın şimdi üstünde gezdiğimiz yerler olduğunu… Gökyüzü ise dert sandığımız hiçbir şeyin sonsuz olmadığını anlatır ve her dönüş, anavatanından gurbete gidiş hüznü verir sanki…
Ne çok kahrımızı çeker, ne çok merhamet eder insanoğluna o bitmez sabrıyla… Yedirir içirir, temizler paklar, yol olur, ışık olur… Nefes almamıza sebep, hayatta kalışımıza vesile olur.
Peki biz?
Yıkarız, yakarız, kirletiriz veee nihayetinde öldürürüz… En çok da bunu yaparız…
Dün resmi gazetede yayımlanan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının hazırladığı “Maden Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” değişikliğine göre;
“Ülkenin elektrik ihtiyacını karşılamak üzere yürütülen madencilik faaliyetlerinin tapuda zeytinlik olarak kayıtlı olan alanlara denk gelmesi ve faaliyetlerin başka alanlarda yürütülmesinin mümkün olmaması durumunda madencilik faaliyeti yürütecek kişinin faaliyetlerin bitiminde sahayı rehabilite ederek eski hale getireceğini taahhüt etmesi şartıyla Genel Müdürlük tarafından belirlenen çalışma takvimi içerisinde zeytin sahasının madencilik faaliyeti yürütülecek kısmının taşınmasına, sahada madencilik faaliyetleri yürütülmesine ve bu faaliyetlere ilişkin geçici tesisler inşa edilmesine kamu yararı dikkate alınarak Bakanlıkça izin verilebilecek.”
Peki değişikliğe gidileceği söylenen önceki yönetmelikte ne diyordu?
“Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az üç kilometre mesafede zeytin ağaçlarının bitkisel gelişimini ve çoğalmalarını engelleyecek kimyevi atık, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez.”
Bu yasa 26.1.1939 tarih ve 3573 Sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkındaki Kanunun; Zeytinlik Sahalarında Sanayi Tesisi Kurulmasının Önlenmesi ile ilgili maddesi…
Yani 1939’a dayanan zeytinle ilgili mevzuat bu zamana kadar bu alanları korumamıza ve belki de artık parmakla sayacağımız ihracat ürünlerimizden dünyada zeytin ihracatında hala ilk 4 ülke arasında olmamızı sağlamıştır. Tıpkı 1936’da imzaladığımız Montrö sözleşmesinin değerini, Rusya- Ukrayna savaşının yaşandığı şu süreçte çok daha fazla anladığımız gibi… Bu sözleşme nasıl ülke güvenliğimizi sağladıysa aslında taa 1939’da çıkan zeytinle ilgili bu mevzuat da yine bu toprakların, bereketinin, ekonominin, üreticinin, tüketicinin, köylünün ve hatta bizim güvenliğimizi sağlamıştır. 2003’ten beri zeytin sahalarının imara, madencilik, sanayi faaliyetlerine açılması için tam 9 kez yasa, yönetmelik değişikliği gündeme geldi. Sekizi yargıdan döndü.
Ve şimdi yeniden gündemde…
Gerçekten ben anlamakta çok zorlandım. Mesela yasada ağaçların taşınması derken; ev mi taşıyoruz? Sandalyeler, masalar, aman aynaya dikkat! İyice sarıp sarmalayalım! Ne oluyoruz? Ne yapıyoruz?
Bunların çoğu asırlık ağaçlar, kökleri tabiri caizse yedi kat toprağın altında… Hem rehabilite olmazsa; olmadı, yenisi ekilir nasıl oluyor? Bir zeytin ağacı en az 5-10 yılda zeytin veriyor. Ee ne olacak köylünün hali? Ayrıca elektrik enerjisi için fosillerden medet ummamıza gerek var mı? Kaldı ki bu sınırlı bir kaynak. Ülkemizde 200 milyona yakın zeytin ağacı var, ki bu bizim dünya çapında gururumuz ve ciddi bir sermayemiz… Bunu sınırlı bir kaynak için heba etmeye değer mi? Üstelik bizim sınırsız güneş ve rüzgar rezervimiz varken ve hiçbir şeyi riske atmaya gerek yokken… Ayrıca yeni yasada geçen “madencilik faaliyetini yürütecek kişi” derken; o kişinin sonradan bu alanları betona dönüştürmeyeceğinin garantisi var mı?
Yapmayalım, etmeyelim! Böyle bir kararın ülkemize, yeşilimize, zeytinimize, köylümüze ve bizlere vereceği zararlar; o fosillerin sınırlı faydasından çok daha büyük olması muhtemeldir… Yazıktır ve inanan her insan için günahtır da…
Kaldı ki; Kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim’de zeytinden mübarek meyve olarak bahseder ve 7 ayette zeytine yer verir. Tin suresinde; ”İncire ve zeytine andolsun ki” üzerine yemin edilecek kadar kutsal görülürken, ”O (Allah) ki yükseltilmiş (asmalı) ve yükseltilmemiş (asmasız) bahçeler; hurmalar, ürünü(yemişi) farklı ekinler, zeytinler ve benzeyen-benzemeyen narlar inşa etti. O ürününü verdiği zaman, ürününden yiyin ve hasad günü hakkını verin. İsraf etmeyin, muhakkak O, israf edenleri sevmez.” [EN’AM(6)/141]
Yine zeytinden bahsedilir ve zeytin için, israf etmeyin diye emrolunur. Evet bize bahşedilen bu muhteşem değerin umuyorum ki kıymetini hakkıyla biliriz ve heba olmasına izin vermeyiz… Aksi halde 800 yıla dayanan bu emeği ne geri almamız ne de çocuklarımıza ve geleceğimize hesap vermemiz mümkün olmayacaktır…
Ve zeytin barışı, umudu, gücü, bereketi ve sevgiyi temsil ederken biz bu değerlerimizi yitiremeyiz…
Sevgi ve umutla…